Şu an Amerikalılar, diğer gelişmiş ülkelere kıyasla sağlık hizmetlerine kişi başına iki kat daha fazla harcama yapıyor.  Savurgan ve vurguncu bir sağlık hizmeti sisteminin bir sonucu olarak ABD, sağlık hizmetlerine yılda yaklaşık 2,7 trilyon dolar (gayri safi yurtiçi hasılasının %17'si) harcıyor.

 

ABD'deki kişisel iflasların %60'ının ardındaki ana neden, insanların ödemeyi göze alamayacağı büyük tıbbi faturalardır.  Şaşırtıcı bir şekilde, bunlar zaten sigortası olan insanlardır, ancak kapsamları faturalarını ödemelerini sağlamak için yeterli değildir.  Yaklaşık 56 milyon yetişkin, yani 19 ile 64 yaş arasındaki nüfusun %20'sinden fazlası, bu yıl da sağlıkla ilgili faturalarla mücadele edecek.

 

Sigorta şirketleri, ilaç şirketleri, özel hastaneler ve tıbbi ekipman tedarikçileri çok büyük kârlar elde ederken, Amerikalılar sağlık harcamaları için daha fazla harcıyor ve daha az kazanıyor.  Aslında, dev ilaç firmaların kârı, Amerikalı tüketicilere ve vergi mükelleflerine aşırı yük bindirmesinin bir sonucu olarak büyük ölçüde arttı.  Son on yılda, en büyük 11 Eczacılık firması, 711.4 milyar dolar saf kâr elde etti.  Yalnızca 2012'de, ilaç şirketlerinin karı 2003'tekinden %62 daha yüksek olarak 83,9 milyar dolara çıktı.

 

Ortalama Amerikan ailesi maaşları aynı kalırken veya küçük bir farkla (%2 veya %3) artarken, sigorta primleri her yıl en az %10 artıyor.  Bu nedenle, yılda 50.000 dolar geliri olan ortalama bir Amerikan ailesi, yüksek sağlık faturalarını ve sigorta planını ödemeyi imkansız buluyor.

 

Tartışmanın odak noktası; okullarımızda ve toplumda beslenme alışkanlıkları iyileştirilmediği sürece mevcut sağlık sistemi başarısız olacak:

 

Ne yazık ki, kanser, kalp hastalığı veya diyabet dahil olmak üzere çok çeşitli hastalıklardaki artış, milyarlarca dolarlık bir sektöre dönüştü.

 

Aslında, giderek daha fazla tıp doktoru ve saygın bilim topluluğu üyesi, kronik hastalıkların çoğunun sağlıksız diyet ve egzersiz eksikliği gibi yaşam tarzı seçimlerinin bir sonucu olduğunu kabul ediyor.

 

Aslında, konvansiyonel tıbbi sistem Amerika Birleşik Devletleri'ndeki önde gelen ölüm nedenlerinden biridir; bu nedenle, yılda 12.000 kişi gereksiz ameliyatlar nedeniyle, 7.000 kişi tıbbi hatalar nedeniyle, 20.000 kişi diğer hatalar nedeniyle ölüyor, 80.000 kişi enfeksiyonlardan ölüyor.  106.000 kişi de ilaçların yan etkilerinden ölüyor.

 

Beslenme geleceğin ilacıdır:

 

Sağlık sorunlarının çoğu (doğrudan veya dolaylı olarak) beslenme ve yaşam tarzı seçimleriyle ilgili olduğundan, gelecekte tıp doktorları hastalarını mevcut pahalı tıbbi tedaviler ve prosedürlerle tedavi etmeyecektir: egzersiz eksikliği, çevresel toksinler ve stres, bunlara odaklanmak gerekiyor.

 

Aslında, bir açık kalp ameliyatı geçirirseniz, kötü yağ ve kötü kolesterol içeren yiyecekleri yemeye devam ederseniz (yeterli fiziksel aktivite olmadan) atardamarlarınızda oluşan plak sorunu ortadan kalkmaz.

 

Kemo ve radyasyon gibi geleneksel kanser tedavilerinin zararlı yan etkilerinden kurtulursanız, hayatınızdaki her şey hakkında strese girmeye, sigara içmeye veya GDO'lu/işlenmiş gıdalar veya toksik bileşenleri yüksek gıdalar yemeye devam ederseniz kanser hücrelerinin yeniden yayılma olasılığı yine çok yüksek olur. Aslına bakarsanız, kanser şeker ve oksijenle gelişir ve alkali bir ortam ve antioksidanlar açısından zengin bir diyetle kanser hücrelerini aç bırakabilirsiniz.  Ayrıca kanser hücreleri insanların %95'inde bulunur, ancak normalde bağışıklık sistemi tarafından kontrol altında tutulur.  Bağışıklık sistemi zayıfladığında veya hasar gördüğünde (yetersiz beslenme, sigara, çevresel tehlikeler, stres veya egzersiz eksikliği nedeniyle), kanser hücrelerinin vücudu ele geçirmesi çok kolay olur.

 

Birçok hastanın tümörün kendisinden dolayı değil, geleneksel kanser tedavilerinin yan etkileri nedeniyle öldüğünü unutmayın.  Nature Medicine dergisinde yayınlanan yeni bir şok edici araştırmaya göre, kemoterapi geri tepebilir ve tümör büyümesini tetikleyerek kanseri daha da kötüleştirebilir:

 

Bununla birlikte, alternatif kanser tedavilerine yönelen binlerce insan özel besin terapileri ile hastalığı yenmiştir.  Diyet ve egzersizin işe yaradığını ve aslında herhangi bir ilaç ve tedaviden daha etkili olduğu artık bilinmektedir.

 

Tip II diyabet (dünyada her 6 saniyede bir kişiyi öldüren) söz konusu olduğunda, birçok araştırma %100 çiğ organik diyet tüketmenin bu hastalığı iki aydan kısa sürede tersine çevirebileceğini göstermiştir. 

 http://www.youtube.com/watch?v=vG3V22cLUF0

 

Aslında, iltihaplanma ve oksidatif hasar birçok kronik hastalığın sebebidir. İltihap önleyici gıdalar (organik meyveler ve sebzeler, baharatlar ve şifalı bitkiler) ve antioksidanlar birçok kronik hastalık riskini önemli ölçüde azaltabilmektedir.

 

Yiyeceklerimizin neden yüksek düzeyde toksik GDO'lar, pestisitler, herbisitler, mantar öldürücüler ve toksik içerik ve katkı maddeleriyle yüksek düzeyde kontamine olduğuna şaşmamak gerekir.  Sekiz dev ilaç şirketi, aynı zamanda gıda arzımızı kontrol eden ve büyüten aynı biyoteknoloji ve kimya şirketleridir.

 

ABD mısırının %95 inin yerini Monsanto'nun zehirli BT mısırı almıştır.  Vergilerimiz ile sübvanse edilen Bt toksini, hiperaktivite, kısırlık, kanser ve obezite ile bağlantılıdır.  Ortalama bir Amerikan ailesinin sağlıklı beslenmeye gücü yetmezken kanser, obezite ve diyabeti sübvanse ediyoruz.

 

Mevcut sağlık krizine gerçek çözüm, başka bir sağlık reformu değil, tüm gıda sistemimizi ve altyapımızı değiştirmektir.  ABD tarım arazilerinin %50'sine soya fasulyesi ve mısır ekilirken, ABD tarım arazilerinin yalnızca %3'ü meyve ve sebze yetiştirmek için kullanılıyor.  İşlenmiş gıdaların kar marjı yaklaşık %90 iken, taze ürünler (meyve ve sebzeler) için kar marjı sadece %10'dur.  Yarın bütün ulus sağlıklı beslenmeye karar verse, halkın talebini karşılayacak kadar organik meyve ve sebze olmayacaktır.

 

Yüzyılın ortalarında, gezegenimizin nüfusu dokuz milyara ulaşacak ve insanlar hayatta kalmak ve gelecek nesillere daha iyi bir gezegen bırakmak istiyorsa, bu sağlıksız, vahşi, çevresel olarak felaket ve pervasız tarım sistemini durdurmalı ve değiştirmelidir.  Bunu organik gıda çiftçiliği ve diğer sürdürülebilir alternatiflerle sağlamak zorundayız. Aksi taktirde insanlığın büyük felakete yürüyüşünü durdurmak mümkün olmaz.