KANSER

Prof. Dr. İlker DURAK

Kanser, hücre ve dokuların kontrolsüz büyümesi şeklinde ortaya çıkan bir hastalıktır. Çok sayıda faktör kanser oluşmasına yol açmasına rağmen, hepsinde netice kontrol dışı aşırı büyümedir. Kanser hücresi vücudun hemen hemen her yerinde oluşabilir. Bu hücreler vücut tarafından başarılı bir şekilde uzaklaştırıldığı ve kontrol altında tutulduğu sürece her hangi bir tehlike oluşturmaz. Ancak, ihtiyaç olmadığı halde hücre çoğalması ve doku büyümesi engellenemezse, kanser dediğimiz hastalık ortaya çıkar.

Hücrenin bilgi hazinesi olarak tanımlayabildiğimiz DNA’da bir hasar veya değişiklik ortaya çıkarsa, hücre anormalleşir. Anormalleşen hücreler çoğalırken, bu yeni hasarlı, değişmiş DNA da yeni hücrelere geçer ve orada çalışmaya başlar. Vücut çoğu zaman bu anormal hücreleri yok etmede ve kontrol etmede başarılı olurken, çeşitli sebepler ile ortaya çıkan bir yetersizlik, anormal hücrelerin sayısının artmasına ve tüm dokuyu kaplamasına kadar gidebilir. Bu şekilde ortaya çıkan kanser hücrelerinin iki temel özelliği vardır.

Birincisi kontrolsüz olarak büyüme ve

İkincisi yayılma (metastaz) özelliğidir.

Kanser hücreleri kan dolaşımı, lenfatik sistem veya beyin omurilik sıvısı gibi yollar ile tüm dokuya yayılabilir ve zayıf bulduğu yerlere yerleşerek orada çoğalıp büyüyebilir.

Kanserleşmeyi başlatan tetikleyici sebebin ne olduğu henüz tam olarak aydınlatılamamış olmasına rağmen, birbirinden farklı, çok sayıda etkenin bunda rol oynadığı açık olarak bilinmektedir. Kanserleşmeye giden olaylar son derece komplekstir. Genetik, çevresel etkiler ve hayat tarzı (yeme, içme, günlük yaşam tarzı vs.) ile ilgili çok sayıda etkenin bunda rol oynayabildiği bilinmektedir. Bu olumsuz gidişi engellediği gözlenen vitamin, mineral, immün sistemi güçlendirici sebze, meyve aktif bileşenleri (kanser inhibitörleri) olduğu gibi, bunu aktive eden yağlı yeme alışkanlığı, sigara içme, toksik kimyasallara maruz kalma gibi indükleyici sebepler de vardır. Bu gibi indükleyiciler dahili veya harici faktörler olabilmektedir. Genetik meyil, vücut savunma sisteminin zayıf düşmesi, organ ve dokularda yağlanma, infeksiyon gibi durumlar dahili etkenler olarak, kirli hava, su, toprak, gıda ve vücut için zararlı olduğu bugün artık bilinen radyasyon, yüksek enerjili ışına maruziyet, ses, gürültü vs. harici faktörler olarak değerlendirilmektedir. Ayrıca, hayat tarzı olarak tanımlayabileceğimiz ve değiştirilmesi büyük ölçüde elimizde olan sigara, alkol alışkanlığı, hareketsiz yaşam, aşırı yeme alışkanlığı ve fazla kilo gibi faktörler de kanser açısından ciddi risk olarak değerlendirilmektedir. Mesela, sigaranın akciğer kanseri ile aşırı alkol tüketiminin ağız ve boğaz kanserleri ile ve yağlı beslenme alışkanlığının barsak, meme ve prostat kanserleri ile olan ilişkisi bugün artık herkes tarafından kabul edilmektedir. Harward Üniversitesi’nde yapılan bir çalışmada hayat tarzı ile ilgili olduğu düşünülen faktörlerin kanser oluşumundaki muhtemel katkısı % olarak aşağıdaki şekilde ifade edilmiştir.

Sağlıksız beslenme ve şişmanlık: 30

Sigara ve sigara dumanına maruziyet: 30

Genetik geçiş: 15

Kimyasal kanserojenlere maruz kalma, hareketsiz yaşam tarzı ve viral infeksiyonlar: 15

Bu faktörlerin çoğunda serbest radikal hasarı ile sonuçlanan kimyasal olayların temel mekanizma olduğu düşünülmektedir. Bunun yanında vücudun savunma sistemini zayıflatan faktörlerin de kanser oluşumunun indüklenmesinde temel mekanizma olabileceğini iddia eden araştımacılar da vardır.

Aşırı alkol kullanımı, sosyoekonomik statüden kaynaklanan faktörler ve çevresel kirlilik: 10.

Bu faktörlerin çoğunda serbest radikal hasarı ile sonuçlanan kimyasal olayların temel mekanizma olduğu düşünülmektedir. Bunun yanında vücudun savunma sistemini zayıflatan faktörlerin de kanser oluşumunun indüklenmesinde temel mekanizma olabileceğini iddia eden araştımacılar da vardır.

Aslında ortaya çıkma sebebi, gelişme seyri, semptomları ve elbette tedavi şekli farklı özellikler gösteren çok farklı karakterde kanser türü vardır. Kaba bir gruplandırma yapmak gerekirse

  • Deri, mukoza zarları, glandlar ve iç organları tutan karsinomlar.
  • Kan hücrelerini etkileyen lösemiler
  • Kas, bağ dokusu ve kemikleri tutan sarkomalar
  • Lenfatik sistemi tutan lenfomalar.

Yapılan istatistiki değerlendirmelerde hayatın bir safhasında erkeklerin kansere yakalanma riskinin (%50) kadınlara göre (%33) daha yüksek olduğu görülmüştür. Bugün hala kanser ölümcül bir hastalık olma özelliğini devam ettiriyor olsa bile, son gelişmeler ile birçok kanser türü başarılı bir şekilde tedavi edilebilmektedir. Ayrıca, kansere yakalanmamak için alınabilecek koruyucu tedbirler konusunda ciddi ilerlemeler sağlanmıştır. Bilhassa uygun bir beslenme tarzı bu açıdan son derece önemlidir. Kırmızı lahana ve havuç tüketimi ile çeşitli mantar türleri bu açıdan önemlidir. Mantarların vücut savunma sistemini aktive ederek koruyuculuk oluşturduğu kabul gören görüştür. Ağırlıklı olarak diyetin sebze ve meyve orijinli olması kanser oluşma riskini önemli ölçüde azaltabilmektedir. Mesela koyu yeşil yapraklı sebzeler ile brokolide bol miktarda bulunan lutein isimli karotenoid antikanser poansiyeli olan bir bileşendir. Soyada bulunan genistein ve daidzeinin özellikle prostat, mesane, meme kanseri ve lösemiye karşı önemli koruma sağlayabileceği ifade edilmektedir. Brokoli ve Brüksel lahanasında bulunan D-Glukarik asitin göğüs, akciğer, karaciğer ve deri kanserlerinde etkili olduğu, kalsiyumun kanser öncüllerinin kansere dönüşümünü engelleyebildiği, niasinin de bazı kanserlerin oluşumunu engellediği bildirilmektedir. B6 vitamini, koenzim Q, glutatyon ve C vitamini desteğinin kemoterapiden kaynaklanan yan etkileri azaltabileceği, hidrazin sülfatın tedavi yanı sıra, kanser hastalarında görülen yorgunluk, iştah, kilo kaybı gibi yan etkileri azaltmak için faydalı olabileceği bildirilmektedir. Propolisin zengin antioksidan ve polifenolik içeriği dolayısı ile kanserle mücadelede etkili olabileceği, dihidroepiandrosteron hormonunun meme, endometriyal, uterus ve prostat kanserlerinde faydalı olabileceği şeklinde görüşler vardır. Bazıları ise dimetilsülfoksitin kanser tedavisinde etkili olabileceğini düşünmektedirler. Üzüm çekirdeği yapısındaki antosiyanidinler dolayısı ile kanser tedavisine destek olabilecek nitelikte gözükmektedir.

Buna karşılık kan kolesterol ve selenyum seviyelerinin düşük olması ile bazı kanserlerin insidanslarının artması arasında ilişki bulunmuştur. Sigaranın akciğer ve solunum yollarındaki kanserlerin oluşmasında primer faktör olduğu, aşırı kilonun ise bilhassa erkeklerde kolon ve rektal kanser, kadınlarda uterus kanseri oluşmasında risk faktörü olduğu bilinmektedir. Diş macunlarına katılan florür genel manada kanser oluşmasında risk faktörü olarak değerlendirilmektedir. Aynı şekilde vazektominin erkeklerde prostat kanseri oluşmasını aktive ettiği ifade edilmektedir. Kanser oluşmasında, radyasyon, yüksek voltajlı elektrik, aşırı cep telefonu kullanımı gibi faktörlerin de göz ardı edilmemesi gerekmektedir.

Japonya’da guatr, kolon ve meme kanseri insidansı dünya geneline göre daha düşüktür. Bu durum toprak yapısının iyot ve selenyum bakımından zengin olması ile açıklanmaktadır. Ayrıca Japonların daha fazla miktarlarda balık, sebze ve yeşil çay tüketiğini de unutmamak gerekir. Bazı araştırmacılar bunda germanyum mineralinin de etkili olabileceğini ifade etmektedirler. Güneş ışığına aşırı maruziyetin deri kanserleri oluşmasında, az maruziyetin ise göğüs, kolon ve prostat kanserlerinin oluşmasında risk faktörü olduğu düşünülmektedir.

Kemoterapi dediğimiz kimyasal ilaçlar ile tedavide bazı kanserler açısından fayda sağlanmaktadır. Buna karşılık kemoterapi sonucu çoğu zaman kanserli hücreler ile birlikte normal hücreler de öldükleri için saç dökülmesi, mide bulantısı, kusma, yorgunluk, kısırlık, böbrek, karaciğer ve kalp problemleri sıklıkla ortaya çıkabilmektedir. Bazı durumlarda radyasyon tedavisi de yapılmaktadır. Bu tedavinin de kemoterapi gibi ateş, başağrısı, mide bulantısı, kusma ve iştah kaybı gibi yan etkileri vardır. Vücudun yüksek sıcaklığa maruz bırakılması şeklinde tarif edebileceğimiz hipertermi bazı kanser türlerinde tek başına veya çoğu zaman kemoterapi ve radyoterapi ile birlikte uygunanan bir tedavi şeklidir. Bazı durumlarda da ilk iş olarak cerrahi müdahale gerekebilir. Çoğu zaman cerrahi müdahale sonrasında klasik kemoterapi veya radyoterapi yapılmaktadır. Vücutta her zamankinden farklı olarak bir takım şeyler gözleniyorsa, durumu kanser açısından değerlendirmek faydalı olur. Mesela,

Barsak hareketlerinde veya idrara çıkmada kalıcı bir takım değişmeler olduysa,

İyileşmeyen yaralarımız varsa,

Aşırı kanama görülüyorsa,

Sindirim bozukluğu, yutkunamama gibi problemler gözleniyorsa,

Siğillerin sayı ve büyüklüğünde artış oluyorsa,

Sürekli öksürük ve göğüste hırıltı varsa durum kanser açısından incelenmelidir.

BESİNSEL DESTEK:

Taze meyve, sebze, tahıl, kuru yemiş vs. ağırlıklı beslenme kanser açısından faydalıdır. Bilhassa brokoli, Brüksel lahanası, ıspanak, kırmızı lahana gibi sebzeler, havuç, kabak, kabak çekirdeği, yer elması, elma, ahududu, böğürtlen, çilek, mercimek, fasulye, barbunya gibi hububat, limon, mandalin, portakal gibi meyveler kanserle savaşta destekleyicidir. Sarı, kırmızı, turuncu ve mavi sebze ve meyveler zengin antioksidan kaynağıdırlar. Yeşil bitkilerdeki klorofil de antikanser potansiyeline sahiptir. Bilhassa sarımsak ve soğan tüketimi çok faydalıdır. Her ikisi de antioksidan, immün sistemi güçlendiricisi, antimikrobiyal ve iltihap giderici etkilere sahiptir. Kavrulmamış ceviz, fındık ve özellikle badem faydalıdır. Domates zengin likopen kaynağı olduğu için birçok kanser türünün oluşmasını engelleyebilmektedir. Pancar, havuç, lahana, kuşkonmaz, üzüm, elma suları ile koyu renkli şekersiz meyve suları kansere karşı savaşta güçlü destek sağlarlar. Buna karşılık süt ve süt ürünlerini daha az miktarlarda kullanmakta fayda vardır. Düzenli egzersiz, faydalı şeyler ile meşguliyet, kafayı takmamak, rahat olmak önemlidir.

Buna karşılık fıstık, konservelenmiş yiyecekler, rafine yiyecekler, katı yağ, şeker ve beyaz undan mümkün olduğunca uzak durmakta yarar var. Şeker yerine doğal şurup kullanılabilir. Bitkisel içecekler hariç alkollü içeceklerden ve kahveden uzak durmakta yarar var. Hayvansal protein tüketimini mümkün olduğunca azaltmak, tütsülenmiş etler ile direk ateş ile teması olan döner, köfte vs. yiyeceklerden uzak durmak gerekir. Demir preperatlarından da uzak durulmalıdır. Zira demir makrofajların kanserli hücreyi öldürme gücünü baskılar ve lenfosit fonksiyonunu bozar. Bunlar da kanser hücresine karşı verilecek vücut savunmasını zayıflatır. X ışınlarından, her türlü radyo aktif ışıma yapan cihazlardan ve bu arada mikrodalga fırından uzak durunuz. Saç spreyi, temizlik ve koku spreyleri, boya, haşere öldürücü pestisit, insektisit ve bunları içerebilecek yiyeceklerden, hormon, gübre, ilaç kalıntılarından uzak durunuz. Klorlu suyu mümkün olduğunca kullanmayınız. Bu arada gerekmedikçe özellikle de hekiminizin yazmadığı ilaçlardan uzak durunuz.

Günlük yiyecekleriniz arasına kitre, huşağacı, dulavrat otu kökünü, yaban mersini, karahindiba, ekinezya, rezene, yeşil çay, meyan kökü, devedikeni, maydanoz, kırmızı yonca ve sumakı katınız. Kakule, acı biber, zencefil, biberiye, ada çayı, kekik, zerdeçal, yeşil çay antikanser potansiyeli olan baharat ve bitkilerdir. Deri kanseri gibi harici kanserlerde tıbbi karakafes otu, kanarya otu (Jacobaea vulgaris), güvercin otu (Teucrium scorodonia) gibi bitkilerden yapılmış krem, lapa, jel vs. ürünlerin harici kullanımı faydalı olabilmektedir. Turunç pektininin deri ve prostat kanserinde, ananas, zeytin yaprağı, kuzukulağı, biberiye, ravent, dulavrat otu gibi bitkilerin genel anlamda kanser ile mücadelede faydalı sonuçlar verdiğine dair görüşler vardır. Ayrıca, kanser ile ilgili olarak yapılan değerlendirmelerde;

Koenzim Q ve A’nın RNA ve DNA onarımını aktive ettiği, immün sistemi güçlendirdiği, inozitolün savaşcı hücreleri aktive ettiği, metilsülfonilmetanın antikanser potansiyeline sahip olduğu gösterilmişitr. Selenyum, E vitamini, C vitamini ve bioflavonoidlerin güçlü antioksidan özellikleri, sarımsağın immün sistemi uyarıcı potansiyeli dolayısı ile kanser tedavisinde faydalı olabileceği belirtilmektedir. Aynı şekilde, keten tohumu, üzüm çekirdeği, yosun ile bazı vitamin ve mineral kombinasyonunun (kalsiyum, magnezyum, potasyum, B kompleksi ve D3 vitamini) hem koruyucu ve hem de tıbbi tedaviyi destekleyici mahiyette etkileri olduğu belirtilmektedir.

Kanser hastaları tıbbi tedavilerini aksatmadan ve tedavileri tamamlandıktan sonra bu gibi destek ürünlerini kullanarak kansere karşı savaşta daha güçlü olabilirler. Ancak, bu gibi destekleri hekim ve deneyimli bir uzmanın gözetimi altında yaptırmaları, kulaktan dolma bilgilere itibar etmemeleri önemlidir.

ALTERNATİF KANSER TEDAVİLERİ

Bazı kanser tedavilerinin etkinliği konusundaki belirsizlik ve şüphe dolayısı ile doğal olarak insanlar alternatif tedavi yöntemlerine yönelmektedirler. Bu tür tedavi yöntemlerinde bugün için öne çıkan iki temel amaç;

1. Vücut savunmasının güçlendirilmesi ve

2. Tıbbi tedavinin yan etkilerinin azaltılmasıdır.

Bu amaca dönük alternatif tedaviler biyolojik ve farmakolojik tedavi, besinsel ve bitkisel tedavi, immünoljik tedavi, metabolik tedavi ve ruhsal tedavi şeklinde gruplandırılmaktadır. Bu tedaviler bazen bir birleri ile de örtüşebilmektedirler.

Biyolojik tedavilerde bitki veya hayvan kaynaklı biyolojik maddeler kullanılır. Mesela bazı araştırmacılar bazı aminoasitlerin kontrolsüz hücre çoğalmasını durdurabileceğini söylemektedirler. Mesela, bazıları da köpek balığı kıkırdağının damar oluşumunu engelleyerek kanserli dokunun beslenmesini engellediğini, bunun da dokunun büyümesini durdurduğunu iddia etmektedir. Bir grup araştırmacı ise kanserin esas olarak vücut savunma sistemindeki yetersizlikten kaynaklandığı görüşünden çıkarak, savunma sistemini kuvvetlendirmek için plasenta ekstraktı kullanımını önermektedir. Bir başkası aynı amaca dönük olarak azot bakımından zengin kafuru ve organik tuzları tavsiye etmektedir.

Bitkisel tedaviler ise kanser tedavisinde insanlık tarihi kadar eskidir. Bugün modern tıbbın kullandığı birçok ilacın da çıkış kaynağı bitkilerdir. Birçok bitkinin antikanser, immün sistem güçlendiricisi, antioksidan gibi kanser tedavisinde etkili olabilecek özelliklere sahip olduğu bilinmektedir. Yüksek yağlı besinler ile beslenenlerin bazı kanser türlerine daha yatkın olması, bazı araştırmacıların yağın büyük ölçüde diyetten çıkarılması ve yerine sebze, meyve vs. bitki ağırlıklı diyetin geçmesi tezine temel teşkil etmiştir. Bazı tedavilerde ise detoksikasyon, barsak temizliği, antikanser diyet gibi unsurlar ile aşı ön plana çıkmaktadır.

Ancak bu tür uygulamalara kalkışmadan önce işin uzmanlarının görüşlerini almak ve konuyu etraflıca irdelemek lazımdır. Özellikle ülkemizde bu konu çok istismar edilmektedir ve hastalar çoğu zaman yanlış şeylere yönelebilmektedirler. Bu konu hakkında okuyucuya kısaca da olsa bir fikir verebilmek için toplumda yaygın olarak görülen baz kanser türleri ve beslenme önerilerimizi özetlemek faydalı olacaktır.

 

YAYGIN KANSER TÜRLERİ

Sağlıksız beslenme ve sigara alışkanlığı birçok kanser türünün oluşmasındaki temel sebeplerdendir. Bu bakımdan gerekli tedbirleri alarak bazı kanserlere yakalanmamak elimizdedir. Toplumda en sık görülen kanserler, hastalığın öncül işaretleri, alınması gerekli tedbirler konusunda kısa bir bilgi vermenin bu bakımdan faydalı olabileceğini düşünüyoruz.

MİDE KANSERİ:

Mide kanserleri erkeklerde kadınlara göre iki kat daha sık görülür. Hastalık, toplumun gelir düzeyi düşük kesimlerinde orta ve yüksek gelir gruplarına nazaran daha yaygındır. Mide kanseri riski 40 yaş sonrası artış göstermektedir. Bazı ülkelerde yanlış beslenme alışkanlıkları dolayısı ile daha yaygındır. Kanser sinsice ilerlemekte ve zamanla mide duvarından kan veya lenfatik sistem yolu ile yemek borusu, ince barsak ve diğer vücut kısımlarına yayılabilmektedir.

Mide kanseri oluşmasında çeşitli sebepler ileri sürülmesine rağmen, kanserleşme sürecini başlatan olaylar tam olarak aydınlatılamamıştır. Helikobakter pylori isimli bir bakteri türü bazı kişilerdeki kanserleşmeden primer olarak sorumlu tutulmasına rağmen, mide kanseri oluşturabilen çok sayıda başka faktörün olduğu da bilinmektedir. Midede asit eksikliği, diyetle posa alımının azalması, aşırı katı yağlı, tütsülenmiş, tuzlanmış et ve turşu tarzı yiyecek tüketimi, sigara, alkol kullanımı, kronikleşmiş gastrit ve ülser hastalığı, mide polipleri ve genetik faktörler bunlar arasında sayılmaktadır.

Hastalığın başlangıcında belirgin semptomlar yokken, hastalık ilerledikçe sindirim bozuklukları, ağrı, yemek sonrası şişkinlik görülmeye başlar. Ağrı ilerler, antiasit kullanımı dahi ağrıyı kesmez. Yemek sonrası kusma, kan kusma, koyu katranımsı büyük abdest, kansızlık, yorgunluk ve kilo kaybı gibi belirtiler tipik olarak görülmeye başlanır. Bu tür beliritler varsa, hekime başvurularak kan analizleri, endoskopi ve mide barsak filmi çektirilmesi gibi testler yaptırılarak teşhis konulur.

Mide kanserine karşı korunmak için, özellikle ailesinde bu tür bir hastalık riski olanların beslenmelerine dikkat etmeleri gerekmektedir. Meyve, sebze, baklagil ağırlıklı diyet yararlıdır. Brokoli, soğan, sarımsak, ananas yapılarındaki sülfürlü bileşenlerden dolayı hastalığa karşı önemli koruma sağlarlar. Aynı şekilde antioksidan özellikli, yapısında E ve C vitaminleri bulunduran gıdalar ile beta karoten, selenyum ve domates gibi likopence zengin gıdalar yararlıdır. Buna karşılık yağlı et ürünlerinin ve rafine karbonhidrat tüketiminin kısıtlanması gerekir. Özellikle direk ateş ile temas söz konusu olan döner, köfte, ızgarada pişirilmiş yağlı et, tuzlanarak kurutulmuş etler ile konserveler zararlıdır. Sigara ve alkol de hastalık için risk oluşturan faktörlerdir.

KALIN BARSAK KANSERİ:

Kalın barsak kolon ve rektum denilen kısımlardan oluşur. Hastada çoğu zaman ön bir oluşum olarak polip ve müteakiben kanser görülür. Poliplerin zamanında çıkarılması kanser riskini önemli ölçüde azaltmaktadır. Çoğu kolon kanseri 50 li yaşlardan sonra görülür. Erkeklerde ve kadınlardaki görülme sıklığı hemen hemen aynıdır. Aslında hastalık 10-15 yıllık bir inkübasyon dönemine sahip olmasına rağmen, çoğu zaman sinsice ilerler ve şıkayetler başladığında neredeyse terminal döneme girilmiş olur. Bu bakımdan erken teşhis çok önemlidir. Özellikle metastaz yoksa tıbbi tedavi (cerrahi, radyoterapi ve kemoterapi) sonrası hastanın yaşamını devam ettirme şansı yüksektir.

Hastalığın oluşma sebebi ile ilgili olarak kesinleşmiş bir tespit henüz yoktur. Ancak, özellikle sağlıksız beslenme ve hareketsiz yaşam tarzının bunda etkili olabileceği düşünülmektedir. Ayrıca, kalsiyum eksikliği, barsak polipleri, kronik kabızlık veya ishal, iltihabi barsak hastalıkları ve genetik yatkınlığın bunda önemli olabileceği belirtilmektedir. Şeker hastalığı dolayısı ile barsakta toksin birikmesi, margarin gibi katı yağ tüketimi, diyetin posa bakımından fakir olması, yanık, tütsülenmiş, tuzlanarak kurutulmuş et tüketme alışkanlığı, şişmanlık, sigara, alkol kullanımı veya vücudun diğer organlarında kanser mevcudiyeti risk faktörlerindendir.

Hastalık çoğu zaman kanama ve dışkıda kan görülmesi ile kendini belli eder. Kalıcı ishal, kabızlık, karın ağrısı ve gaz şikayetleri, kansızlık, kilo kaybı, solukluk ve yorgunluk diğer önemli belirti ve şikayetlerdir. Hastalığın erken teşhisi için 50 yaş sonrasında yılda bir defa olsun muhtemel polip oluşumuna karşı tarama testi yaptırmak faydalıdır. Ayrıca büyük abdestte kan testi, şüpheli bir durum varsa sigmoidoskopi, hatta kolonoskopi yaptırmak gerekebilir. İltihabi barsak hastalığı olanların veya ailesinde kolon kanseri hikayesi olanların kontrol amacı ile her yıl bir defa kolonoskopi yaptırmaları tavsiye edilmektedir.

Karşı görüşler olmasına rağmen, posalı diyetin kolon kanseri oluşmasını engelleyebildiği ifade edilmektedir. Bu bakımdan, posalı, düşük yağ içerikli diyet tavsiye edilmektedir. Sebze ve meyve ağırlıklı beslenme, soya, balık, tahıl ve yağsız süt ürünleri faydalı bulunurken, yağlı kırmızı et, alkol ve rafine karbonhidratlar zararlı olarak değerlendirilmektedir. Sarımsak, brokoli, lahana, karnıbahar, brüksel lahanası, mandalina, limon, portakal gibi meyveler, karpuz, kavun, koyu yeşil, kırmızı, sarı sebzeler antioksidan özellikleri ve sülfürlü içerikleri dolayısı ile tavsiye edilmektedir. Beta karoten, kalsiyum, selenyum, Quersetin, E ve C vitaminleri, folik asit ile probiyotik kullanımı yararlı olarak değerlendirilmiştir. Buna karşılık düşük D vitamini ve yüksek demir tüketimi kolon kanseri oluşumu açısından risk olarak görülmektedir.

MEME KANSERİ:

Kadınlarda meme, süt kanalları, loblar, yağlı doku ve lenfatik kanallardan oluşmuştur. Tümöral oluşum bu kısımlardan herhangi birisinde meydana gelebilir.

Kadınlarda görülen en yaygın kanser türüdür. ABD’de kadınların akciğer kanserinden sonra 2. sıradaki kanserden ölüm sebebidir. Buna karşılık erken teşhis ve tedavi durumunda hastanın yaşam şansı % 95 gibi yüksek orandadır. Çoğu zaman kitlenin hissedilmesi ile hekime başvurulur. Kitle çoğunlukla sıkıdır, yer değiştirmez ve ağrısızdır. Bu tür kitlelerin ekseriyeti tümöral değildir, kist veya fibroid özelliğindedir. Kitle büyüyen bir özellik gösteriyorsa, kanser açısından araştırılması gerekir. Bunun için biyopsi materyali alınırak histopatolojik inceleme yapılır. Kanserli memeden çoğunlukla sarımsı, kanlı veya açık bir akıntı gelir.

Meme dokusunu her hangi bir kitlenin olup olmadığını tespit amacıyla aralıklar ile mesela ayda 1 defa kontrol etmek 20 yaşından sonra kadınlar açısından önemlidir. Bunu mümkün olduğunca her ay aynı zamanda, tercihen adet döneminden 1 hafta sonra yapmak faydalıdır. Adet döneminde bunu yapmak anlamlı değildir, çünkü bu dönem öncesinde memelerde gerginlik ve şişkinlik görülebilmektedir. Hamilelik döneminde de süt oluşumuna hazırlık amacı ile memelerde büyüme ve sertlik olabilmektedir. Bu bakımdan kadınların kendi meme yapılarını tanımaları ve her hangi bir değişiklik durumunda bunu fark etmeleri önemlidir. Ayrıca, 20-40 yaş arası kadınların her 3 yılda bir, 40 yaş sonrasında da her yıl meme muayenesine gitmelerinde fayda vardır. Bu muayenelerde mamografi yaptırmak da faydalı olacaktır. Bu mamografi sonuçlarının muhafazası, mukayese açısından çok önemlidir. Mamogramlar; böylesi bir oluşumun kadın tarafından hissedilmesinden iki yıl kadar öncesinden tespit edilmesine imkan sağlar. Mamografi işleminin adet döneminin ilk 14 günü içinde yapılması daha sağlıklı sonuç açısından önemlidir. Ayrıca bu işlemin yapıldığı dönemde antidepresan, deodorant vs. şeylerin kullanılmaması uygun olur. Hastalığın teşhisi konusunda bugün elimizde son derece gelişmiş teknolojik imkanlar bulunmaktadır. Yüksek çözünürlük gücüne sahip ultrason cihazları, bilgisayarlı mamografi, bilgisayarlı X ışınları, seçici biyopsi tekniği ve genetik analiz imkanları erken teşhisi kolaylaştırarak tedavi imkanını genişletmektedir.

Meme kanserinin değişik türleri vardır.

  • Adenoid kistik karsinom, malign sistosarkoma filloidleri, medüller karsinom ve tübüler karsinom diğer türlere göre fazla saldırgan ve yayılmacı değildir.
  • Duktal karsinoma in situ (DCIS): Erken safhadaki bir kanser türü olarak değerlendirilir. Süt kanallarında bulunan bir kanser türüdür. Bu kanser türü son yıllarda dramatik bir artış göstermektedir. Zamanında müdahale ve uygun tedavi ile hastalıktan kurtulma şansı çok yüksektir (Neredeyse % 100).
  • Yayılmacı duktal karsinom: Süt kanalların kenarlarında ortaya çıkan ve çevre meme dokusuna yayılan bir kanser türüdür. Meme kanserlerinin yaklaşık % 80’i bu türdendir.
  • İltihabi karsinom: Bu da süt kanallarının kenarlarında ortaya çıkar ve büyüdükçe lenf ve kan damarlarını tıkar. Deri kalınlaşır, kırmızımsı olur. Meme son derece hassaslaşır, enfekte olmuş bir görünüm kazanır. Bu kanser türü iltihabi olaylar dolayısı ile son derece hızlı yayılır.
  • İntraduktal karsinom (In situ): Kanser hücresi süt kanalları içinde büyür, yayılmaz.
  • Lobüler karsinom: Kanser loblarda görülür. Tüm meme kanserlerinin % 9 kadarı bu türdendir.
  • - Meme ucu Paget hastalığı: Tümör, meme ucuna yayıldığında ortaya çıkar. Yanma, ağrı, kızarıklık ve meme ucunda yara gibi beliritler verir. Bu durum memenin diğer bölgelerinde primer bir kanser mevcudiyetini gösterir.

Meme kanseri oluşumuna yol açan sebepler tam olarak bilinmemektedir. Yaklaşık % 60 kadarı da her hangi bir risk olmadan ortaya çıkmaktadır. Hastalıktan esas olarak östrojen hormonunun sorumlu olduğu ifade edilmektedir. Bu hormon, meme dokusu ve üreme organlarında büyümeyi aktive etmektedir. Ayrıca, 9 yaşından önce adet görmek, 45 yaşından sonra menopoza girmek, 40 yaşından sonra ilk çocuk sahibi olmak veya hiç çocuğu olmamak risk faktörleri arasında sayılmaktadır. Bütün bunlar memenin daha uzun süre östrojene maruz kalması ile sonuçlanan durumlardır. Pestisit ve diğer toksik kimyasallara maruz kalmanın da hastalığa sebep olabileceği ifade edilmesine rağmen, destekleyici açık kanıtlar henüz daha mevcut değildir. Buna karşılık, özellikle ellili yaşlardan sonra aşırı kilonun hastalıkta ciddi bir risk faktör olabileceği, ayrıca ergenlik sonrası alınan aşırı kilonun bu riski arttırabileceği şeklinde görüşler vardır. Kilonun sebep olabileceği risk yine östrojen ile ilgilidir, çünkü aşırı kiloluların kanlarında daha yüksek östrojen hormonu vardır. Fazla yağlı beslenme tarzının da vücuttaki östrojen sentezini indükleyerek meme kanseri açısından bir risk teşkil edebileceği ifade edilmektedir. Genetik geçişin ancak hastaların % 5-10’u için söz konusu olduğu ve bu durumda çoğunlukla hastalığın 40 yaş öncesi ortaya çıktığı düşünülmektedir. Aslında hastalık genellikle menopoz sonrası kadınlarda, 40 yaş sonrasında görülmektedir. Menopozu yatıştırmak için uygulanan hormon replasman tedavilerinin uzun süre devam etmesi durumunda risk biraz artabilmektedir. Tedaviden 5 yıl sonra ise risk tekrar eski seviyesine dönmektedir.

Meme kanseri erkeklerde de olabilmektedir. Ancak bu durum tüm hastalar ile mukayese edildiğinde ancak % 1 düzeyindedir. Her ne kadar nadir görülse de, hastalık çoğunlukla geç teşhis edildiği için hastalık daha yıkıcı bir şekilde seyredebilmektedir. Tedavi şekli kadınlarda uygulanan tedavinin aynısıdır.

Erken teşhis ve tedavi bütün hastalıklarda olduğu gibi meme kanserinde de çok önemlidir. Tümör büyüklüğü ve lenf tutulumu arttıkça risk artar. Düzenli fiziksel egzersizin meme kanserine karşı koruyucu olabileceği hakkında görüşler mevcuttur. Meditasyon, masaj, yoga gibi rahatlama tekniklerinin de meme kanseri tedavisinde faydalı olabileceği ifade edilmektedir. Meme kanserli kadınlarda A, E, B12 vitaminlerinin ve selenyum mineralininin vücuttaki düzeylerinin düşük olduğu tespit edilmiştir. Çalışmalar, soyada bulunan bir izoflavonun (genistein) tümör büyümesini baskılayabildiğini göstermektedir.

Alkol kullanımı ile meme kanseri arasında ciddi ilişki bulunmuştur. Öyle ki, haftada 3 defa içilen alkollü bir içeceğin bile meme kanseri riskini % 50 kadar arttırabileceği, alınan alkol miktarının artması durumunda ise riskin daha da artabileceği bildirilmektedir. Diyetteki yağ miktarının artması ile meme kanseri arasındaki ilişki konusunda bazı çevrelerde belirsizlik olsa bile genel görüş yağlı diyetin hastalığı indüklediği şeklindedir. Aynı belirsizlik doğum kontrol hapları konusunda da vardır. Burda da dikkatli olunması gerektiği açıktır. Bunun gibi, mesela X ışınlarına sıkça maruz kalmak, bazı kimyasal saç boyalarının uzun süreli olarak sıklıkla kullanılması risk oluşturan faktörlerdendir.

Tedavide çeşitli teknikler ayrı olarak veya bir arada uygulanabilmektedir. Cerrahi uzaklaştırma, radyoterapi, kemoterapi, hormon tedavisi bunlardan bazılarıdır. Östrojen reseptör modülatörü olarak hormon tedavisi faydalı olabilmektedir. Bu amaçla kullanılan tamoksifenin meme kanseri riskini % 45 azaltabildiği ancak bu ilacın özellikle ana damarlarda pıhtı oluşumunu, uterus kanseri, katarakt ve felç gibi hastalıkları indükleyebildiği bildirilmektedir. Bu bakımdan bu gibi ilaçları kullananların rutin muayene ve tetkiklerini ihmal etmemeleri gerekmektedir. Tamoksifenin bu gibi yan etkilerini azaltmak amacı ile yeni bir ilaç (Raloksifen) piyasaya sürülmüştür. Ancak bu ilacın uzun süreli kullanım sonuçları henüz daha mevcut değildir. Ameliyat sonrası çıkarılan materyalin patolojik değerlendirilmesinde östrojen reseptörü pozitif çıkarsa, tamoksifen tedavide iyi bir alternatif olur. Metastaz varsa buna sebep olan reseptörü bloke etmesi için bir reseptör antagonisti verilerek metastaz önlenmeye çalışılır.

Meme kanseri teşhis edildikten sonra ilk yapılan iş çoğunlukla cerrahi müdahele ile kanserli kısmın uzaklaştırılmasıdır. Ancak cerrahide hastalığın tipine bağlı olarak değişik alternatifler söz konusudur. Bunlardan birisi olan lumpektomide (segmental mastektomi veya tilektomi) tümör ve çevresindeki doku çıkarılır. Bu cerrahi müdahalenin en hafif şeklidir. Daha sonra tedbir amacı ile birkaç hafta radyoterapi yapılır. Kuadrantektomide (kısmi mastektomi) ise tümörlü memenin yaklaşık dörtte bir kadar kısmı alttaki kas ve üstteki deri ile birlikte alınır. Basit mastektomide meme tüm olarak alınır ve koltuk altı lenf nodundan analiz için numune alınır. Modifiye radikal mastektomide (total mastektomi) ise meme ile birlikte tüm koltuk altı lenf nodları uzaklaştırılır. Radikal mastektomide (Halsted radikal mastektomi) tüm meme, koltuk altı ve kas dokusu çıkarılır. Çift taraflı koruyucu mastektomide, risk altındaki insanlarda, çoğunlukla genetik olarak kanser olma ihtimali yüksek olanlarda uygulanır. Bu kişilerde kanser daha ortaya çıkmadan her iki meme de uzaklaştırılır. Böylesi bir uygulamanın riski % 90 azaltabildiği belirtilmektedir. Hangi müdahelenin daha uygun olacağına cerrah karar vermelidir. Erken safhadaki vakalarda magnetik rezonans eşliğinde laser tedavisi yapılabilmektedir. Tedavideki yeni bir yaklaşım, yüksek doz kemoterapi öncesi hastadan kemik iliği alınması ve tedavi sonrası bunun tekrar kemik iliğine yerleştirilmesidir. Ancak bunun için bazı şartlar gerekir. Mesela, metastazın olmaması veya varsa bunun çok yavaş yürüyen tarzda ve östrojen reseptörü pozitif karekterde olması, koltuk altı tutulumun olmaması, hastanın daha önce hiçbir şekilde kemoterapi almamış olması gibi şartları vardır.

Ameliyat sonrası koltuk altındaki lenf nodları muhtemel bir yayılmayı önlemek amacı ile kısmen veya tamamen çıkarılır. Lenf nodlarında tutulma varsa, bu durumda radyoterapi, kemoterapi ve hormon tedavisi yaptırma gerekmektedir. Ameliyat sonrası hastanın günlük hayatında daha dikkatli olması gerekmektedir. Ağır eşya taşımak, fazla iş yapmak, güneşe fazla maruz kalmak veya fit görünmek için sıkı şeyler giymek uygun değildir. Bazılarında lenf nodlarının uzaklaştırılması sebebiyle kolda, elde, parmaklarda lenfatik sıvı birikmesi dolayısı ile şişme ve ödem görülmektedir. Bu durumu engellemek için kolu ve eli çok fazla kullanmamalı, bu koldan kan alınmamalı, iğne yapılmamalı, hatta tansiyon dahi ölçülmemelidir. Böylesi bir durumda mikrosirkülasyonu arttırıcı ilaç ve izoflavonoid bakımından zengin bazı destek ürünlerini kullanmak faydalı olabilmektedir.

Hastalığa sebep olan genin (BRCA1 ve 2) bulunması ve hastalığın en azından bir kısmı için genetik geçişinin olma ihtimali dolayısı ile gen tedavisi bir seçenek olarak üzerinde yoğun çalışılan bir konu durumuna gelmiştir. Hastalığın teşhisinde ve tedavisinde daha az yıpratıcı usüllerin geliştirilmesi çalışmaları yoğun bir şekilde devam etmektedir. Özellikle tedavide cerrahinin yerini alabilecek ve uygulandığında kanserli dokuyu öldürerek yok edebilecek mikrodalga radyasyonu veya terapötik ultrason gibi hastaya daha az rahatsızlık verecek teknikler üzerinde yoğunlaşılmaktadır. Meme kanserli hastanın aile ve çevre desteğine ihtiyacı vardır. Hastanın özellikle depresyon, korku, endişe vs. olumsuz duygular ile yoğun bir şekilde karşılaşması mümkün olduğu için bu destek önemlidir. Başarılı bir tedaviye rağmen hastalık zaman içinde tekrar nüksedebilir. Bu bakımdan nüksün erken teşhisi ve tedavinin hızlı başlatılması için hastanın belirli aralıklar ile kan testlerini yaptırması ve mamografiyi ihmal etmemesi gerekmektedir.

BESİNSEL DESTEK:

Her insan için sağlıklı beslenme şekli olarak tanımlayabileceğimiz yüksek sebze, meyve, tahıl ve posalı yiyecek tüketilmesi bu hastalar için de uygundur. Özellikle brokoli, brüksel lahanası, lahana ve karnıbahar gibi yeşil yapraklı, havuç, kabak gibi sarı renkli sebzeler, kahverengi pirinç, yulaf, soya, elma, çilek, üzüm, soğan, sarımsak çok yararlıdır. Ancak bu gibi gıdaların mümkün olduğunca hormonsuz, ilaçsız, gübresiz olması, yani organik olması ve taze veya buharda pişirilerek yenilmesi gerekmektedir. Meyve sularının taze olarak evde hazırlanıp içilmesi tercih edilmelidir. Hazır meyve sularında çoğu zaman koruyucu kimyasallar vardır.

Günlük diyetin omega 3 yağ asitleri bakımından yeterli olması da önemlidir. Balık ve keten tohumunda bulunan omega 3 yağ asitleri, zeytinyağında bulunan omega 9 yağ asitleri kanserle mücadelede faydalıdır.

Buna karşılık yağlı ağır yiyeceklerden, kızartmalardan uzak durmakta yarar var. Alkol, kafein içeren içecekler, enerji içecekleri, işlenmiş konserveler, katı yağlar özellikle margarinler, şeker, beyaz un tavsiye edilmeyen yiyecekler arasındadır.

Özellikle insektisit ve pestisit dediğimiz böcek öldürücü gücü dolayısı ile tarımda kullanılan kimyasal ilaçların, yiyeceklere koruyucu olarak katılan kimyasalların meme kanseri oluşmasında önemli bir risk faktör olabileceği düşünülmektedir. Tarımda kullanılan hormonların kanserli hastalar açısından ciddi zararları söz konusudur. Bu bakımdan hormonlu yiyeceklerden uzak durulmalıdır. Demir preparatlarından da uzak durmakta yarar vardır.

Korunma amaçlı olarak veya tedaviden sonra nüksü önlemek amacıyla immün sistemi destekleyici, güçlendirici bitkiler ve destek ürünleri kullanılabilir. Tıbbi tedavi esnasında da hekimin bilgisi dahilinde bu tür ürünleri kullanmak mümkündür ancak, böylesi durumda kullanılan ürünlerin tedavide kullanılan ilaçlar ile olumsuz bir etkileşmesinin olmaması gerekmektedir. Bu bakımdan böylesi bir destek, konunun uzmanları ve tıbbi tedaviyi yürüten hekimlerin müşterek kararları ile mümkündür. Piyasada bu amaçla ulu orta satılan ürünlerden kesinlikle uzak durulmalıdır.

Bu amaçla keven kökü ve ekinezya kullanılabilir. Ancak bunları sürekli olarak değil kısa aralıklar ile uygun miktarlarda kullanmak gerekmektedir. Yaban mersini, dulavrat otu, zencefil, yeşil çay, nane ve kırmızı yonca çayları aşırıya kaçmadan içilebilir. Hayıt tohumu, kırmızı yonca ve zerdeçal zengin fitoöstojen kaynaklarıdır. Bu bakımdan bunlar östrojenlerin yol açtığı zararlı sonuçları azaltmada etkili olabilmektedirler. Dulavrat otu, karahindiba kökü, devedikeni tohumu ve kırmızı yonca karaciğeri ve kanı temizleme gücüne sahiptirler. Hayıt tohumu, ginseng ve soya fasulyesi unu meme kanseri hücrelerini öldürme gücüne sahip bileşenler içerirler. Zerdeçaldaki kurkumin, soyadaki genistein bu tür bileşenlerden bazılarıdır. Sarımsak, meyan kökü ve mor renkli sebze ve meyveler antikanser potansiyeline sahiptirler.

Bu amaçla hazırlanmış destek ürünlerinden melatonin östrojen reseptör blokajı yaparak etki gösterir. Kalsiyum, magnezyum, potasyum ve çinko içeren mineral kompleksleri, immüniteyi güçlendirirler. Selenyum antioksidan savunmayı, B vitamini kompleksi dolaşımı ve karaciğeri güçlendirir. C vitamini ve bioflavonoidler de güçlü antikanser potansiyeline sahiptirler. E vitamini hormon üretimini aktive eder, immüniteyi güçlendirir, D3 vitamini hücre bölünmesi ve çoğalmasını engelleyerek kanser tedavisine destek olabilir.

LÖSEMİ:

Kemik iliği, lenf sistemi ve dalağı içine alan bir kanser türüdür. Lösemililerde anormal beyaz hücre (lökosit) üretimi vardır. Bu hücreler normal hücreler gibi çalışmazlar, onlar gibi ömürlerini tamamlayınca da ölmezler. Bazı türleri belirli yaş gruplarında daha yaygın olarak görülmesine rağmen, lösemi her yaş grubunda görülebilen bir hastalıktır. Hastalığın çeşitli türleri vardır. Hastada solukluk, yorgunluk, nefes almada güçlük, kilo kaybı, tekrarlayan infeksiyonlar, aşırı terleme, ateş, darbeye karşı hassasiyet, yara iyileşmesinde gecikme, kemik ve eklem ağrıları, burun kanamaları, lenf nodlarında şişme ve karaciğer, dalak büyümesi görülür. Hastalığın teşhisinde kan testleri ve kemik iliği hücre analizi yapılır. Löseminin kesin sebebi bilinmemektedir. Ancak genetik yapı, mikrobiyal özellikle viral infeksiyonlar, bazı toksik kimyasallara ve radyasyona maruz kalma hastalığın oluşmasındaki risk faktörlerdendir. Kimyasal saç boyaları, gıdalara katılan koruyucular, çevresel toksik maddeler, kirli hava, su ve toprak, yaygın radyoaktif ışınlar, ultrasonik sesler vs. potansiyel risk faktörleridir.

BESİNSEL DESTEK:

Lösemi hastasının beslenmesi de genel olarak diğer kanser hastalarınınki gibidir. Özellikle soyanın yapısındaki bileşenlerin (Genistein ve diğer izoflavonlar) lösemiye karşı koruma sağlayabileceği ifade edilmektedir. Quersetin isimli bir destek bileşeninin antilösemik etkisi olduğu buna karşılık düşük selenyum düzeyinin önemli bir risk faktörü olduğu bildirilmektedir.

Tedavide kemoterapi, kemik iliği nakli, kan değişimi gibi uygulamalar yanı sıra, kök hücre transferi, kord kanı hücre transferi, spesifik antikor enjeksiyonu ve biyolojik tedavi gibi yeni tedavi alternatifleri de bulunmaktadır.

LENFOMA

Lenfatik sistem vücut savunmasındaki anahtar sistemdir. Kan damarları gibi bütün doku hücrelerine girip çıkan damarlardan oluşmuştur. Karın, koltuk altı, göğüs, kasık ve boğazda bulunan lenf nodları bu damarlar boyunca yerleşmişlerdir. Lenf bezleri, kemik iliği, dalak, bademcikler ve timus glandı bu sistemin diğer bileşenleridir. İnce barsak, deri ve midede de lenfatik doku mevcuttur. Lenf sıvısı yapısında infeksiyon yapan mikroorganizmalara karşı mücadele veren hücreleri (lenfosit) bulunduran renksiz bir sıvıdır. Hastalığın iki temel türü bulunmaktadır. 1. Hodgkin lenfoma: Tedavisi nispeten daha kolay türdür. Tedaviden son derece iyi sonuç alınmaktadır. 2. Non Hodgkin lenfoma: Bu tür daha ağır seyretmektedir. Bu hastalarda normal beyaz hücre üretiminde önemli bir yetersizlik olduğu için vücudun infeksiyona karşı savunması büyük ölçüde azalmıştır. Ayrıca, kanser lenf sistemi aracılığı ile diğer bütün dokulara yayılmıştır. Bu kanser türü düşük, orta ve ileri derecede olmak üzere 3 kısımda değerlendirilmektedir. Orta ve ileri düzeyde hastalık son derece hızlı yayılım gösterir ve tedavi edilmezse hasta 1-2 yılda hayatını kaybeder. Bu hastalık mesela ABD’de görülen kanser vakalarında 5. sıradadır ve vaka sayısında her geçen gün gittikçe artış görülmektedir. Hastalık, vücutta geliştiği bölgeye göre belirti vermektedir. Mesela kanser karında ise bulantı, kusma, karın ağrısı ve şişkinlik şeklinde belirti vermektedir. Kanser göğüste ise nefes darlığı ve öksürük, beyinde ise baş ağrısı, görme bozukluğu, sara nöbetleri, kemik iliğinde ise kansızlık gibi beliritler verir.

Bazı lenfoma türlerinin viral infeksiyon kaynaklı olabileceği düşünülmektedir. Bazılarında ise kesin sebep bilinmemektedir. Genetik yapı, immün sistem yetmezliği, organik (benzen gibi) veya inorganik kimyasal kanserojenlere maruz kalma, diyetin kırmızı et ağırlıklı olması, AIDS, immün sistemi baskılayan ilaç kullanımı muhtemel risk faktörlerindendir. Beslenmede genel olarak düşük yağ ve yüksek posalı yiyecekler tercih edilmeli, sebze, meyve, tahıl ağırlıklı gıdalara ağırlık verilmelidir. Rafine karbonhidratlardan ve alkollü, şekerli, kolalı meşrubat ve içeceklerden uzak durulmalıdır.

MESANE KANSERİ

ABD’de erkeklerde 4. kadınlarda da 8. sırada görülen kanser türü olup, tüm kanserden ölüm sebepleri arasında 5. sıradadır. Çoğunlukla erken dönemde herhangi bir belirti vermezler. İlk ikaz idrarda kan görülmesidir. İdrar yaparken yanma, ağrı, sıkı sık idrara çıkma ve tam idrar yapamama diğer belirtilerdir. Hastalığın teşhisi bir sistoskop ile mesaneye girilerek veya ilaçlı film çekilerek (IVP) yapılır. Erkeklerde kadınlara göre çok daha yaygındır. Sebebi bilinmemesine rağmen, sigara kullanımının en önemli risk faktörlerinden olduğu düşünülmektedir. Toksik kimyasallara maruz kalma, radyasyon, genetik yapı, tekrarlayan idrar yolları infeksiyonu risk faktörlerindendir. Ayrıca mesela aşırı miktarlarda sakarin tüketimi de bir risk faktörü olarak görülmektedir. Boya, kimyasal, kauçuk, deri ve toksik atık üreten sanayi çalışanları ciddi risk altındadır.

Beslenme: Su tüketimi idrar yollarının temizlenmesi açısından önemlidir. Brokoli, Brüksel lahanası, karnıbahar, karalahana gibi sebzeler yüksek antioksidan ve anti kanser özellikleri sebebiyle faydalıdır. Ayrıca elma, armut, çilek, portakal, limon ve domates de mesane kanseri riskini azalttığı bilinen meyvelerdir. A ve E vitaminlerince zengin gıdaların mesane kanserine karşı ciddi koruma sağladığı düşünülmektedir.

SERVİKS KANSERİ

Kadınlarda görülen kanserler arasında 2. sıradadır. Tüm dünyada kanser vakalarının da % 11’ini serviks kanseri oluşturur. Kanserleşmeden önce çoğu vakalarda displazi denilen durum söz konusudur. Bu bakımdan erken teşhiste displazi uzaklaştırılınca, serviks kanseri büyük ölçüde engellenebilmektedir. Teşhis için PAP testi yapılır ve anormal hücre varsa bu tespit edilir. Çoğu serviks kanseri insan papillomavirüsü (HPV) ile infeksiyon sonrası görülmektedir. Bu virüs cinsel temas ile yayılabilmektedir. Beşten fazla çocuk doğurma, 18 yaş öncesi cinsel temas, korunmasız cinsel ilişki, HIV, HPV ve herpes virüsü ile enfekte olma gibi risk faktörleri vardır. Ayrıca erken yaşlarda hamilelik, birden fazla kişi ile cinsel ilişki, kısırlık, düşük sosyoekonomik durum, sigara ve alkol kullanımı, sağlıksız beslenme risk faktörleri arasındadır.

Bu kanser türü maalesef ileri safhaya gelinceye kadar herhengi bir belirti vermemektedir. Bu bakımdan düzenli muayene ve PAP testleri önemlidir. Rahatsızlık dolayısı ile adet dönemleri arasında ve cinsel ilişki sonrası kanamalar, anormal akıntılar ve ağrılı adet görülebilmektedir.

Beslenme: Yağlı kırmızı et, peynir ve beyaz ekmek tüketimini azaltmak, buna karşılık soya, meyve, yeşil yapraklı sebze, domates, tahıl ve yoğurt tüketimini arttırmak faydalıdır.

ÖZOFAGUS KANSERİ

Erkeklerde daha yaygındır. Tümör çoğu zaman özofagusun orta veya alt bölümünde ortaya çıkar. Bu ölümcül kanser türü çok hızlı yayılır ve son safhaya gelinceye kadar herhangi belirti vermez. Hastalığın sebebi tam olarak bilinmemektedir. Sigara ve alkol kullanımı, kronik gastrit, ülser, reflü ve buna bağlı midede ekşime ve yanma, özofagustaki yapısal bir problem, aşırı yağlı beslenme alışkanlığı, tütsülenmiş, kızartılmış veya direk ateşle teması olan et tüketim alışkanlığı başlıca risk faktörlerindendir. Risk, yaş ile birlikte artma gösterir. Özofagusta hiperkeratoz (nasırlaşma) varsa bunun zamanla kansere dönüşmesi kuvvetle muhtemeldir. Bu hastalık da son safhaya gelmeden herhangi bir belirti vermemektedir. Yutmada zorluk, boğaz ve gögüste tıkanıklık hissi, kusma, kan kusma, aşırı balgam ve önlenemeyen kilo kaybı hastalığın son dönemlerinin işaretleridir. Bu belirtilerden birisi ile karşılaşır karşılaşmaz hemen hekime başvurulmalıdır. Biyopsi, endoskopi, röntgen, tomografi veya MR ile teşhis konulur.

Beslenme: Domates, brüksel lahanası gibi sebzeler, çilek, böğürtlen, ahududu gibi meyveler, balık ve mantar ağırlıklı bir beslenme tarzının özofagus kanseri riskini azaltabileceği ifade edilmektedir. Bilhassa omega 3 yağ asitlerince zengin besinlerin faydalı olabileceği, buna karşılık tuzlanmış, küflenmiş, kızartılmış ve kurutulmuş yiyecekler ile turşu gibi yaygın olarak tüketilen yiyeceklerin hastalık açısından risk olduğu bildirilmektedir. Ayrıca, aşırı sıcak ve soğuk yiyecek, içecek tüketiminin özofagus açısından ciddi sıkıntı kaynağı olabileceği, bu bakımdan yiyeceklerimizin sıcaklığının aşırılıktan uzak olması gerektiği belirtilmektedir. A ve C vitamini ile selenyumun hastalığa karşı koruyucu olabileceği iddia edilmiştir. Yosunun özofagus tümörünün büyümesini engellediği hakkında bazı bilimsel kanıtlar da bulunmuştur.

LARİNKS KANSERİ

Daha ziyade erkeklerde ve 50 yaş sonrası görülen bir kanser türüdür. Çoğu larinks tümörleri skuamöz hücrelerden türemektedir. Bu kanser türü önce displazi olarak başlar ve yavaş yavaş kansere dönüşür. Aslında displazik hücrelerin çoğu kendiliğinden normalleşir. Larinksin esas iskeleti üzerindeki tümör fazla yayılmacı değildir, çünkü dokunun altında lenfatik sistem yoktur. Ancak bunun dışındaki bölgelerde mevcut olan tümörler lenf sistemi aracılığı ile kolaylıkla yayılır. Kanser erken teşhis edilirse radyoterapi ile tedavi edilebilir, daha geç safhada ise cerrahi operasyonla tüm larinks alınır ki bu durumda hastanın konuşma imkanı kaybolur. Konuşmayı sağlamak için hasta çoğu zaman alet kullanmak durumunda kalır. Bazı durumlarda ise yapay larinks ameliyatla yerleştirlerek hastanın konuşma imkanına kavuşması sağlanır. Ses kısıklığı başka sebepler ile de çok sık karşılaşılan bir durum olmasına rağmen, uzun süre devam eden ses kısıklığı durumunda bunun sebebinin uzman bir hekim tarafından iyi incelenmesi gerekmektedir. Laringoskop denilen bir alet ile larinks incelenerek ve gerekirse biyopsi alınarak hastalığın teşhisi konulabilmektedir. Ayrıca sürekli öksürük, hırıltı, yutma güçlüğü, kulağa kadar yayılan ağrı, kalıcı kulak ağrısı, tükrükte kan, kilo kaybı ve nefes almada güçlük en sık görülen belirtilerdir. Larinks kanserinin en önemli sebebi aşırı ve uzun süreli sigara ve alkol kullanmaktır. Uzun süreli olarak çalışma şartları gereği toksik hava ve dumana maruz kalmak, sık sık larinks infeksiyonu ve buna bağlı iltihabı geçirmek veya genetik yatkınlık hastalık için en önemli risk faktörlerindendir.

Beslenme: Diyetin sebze ve meyve ağırlıklı olması, A, B vitamini ve retinoidler bakımından zengin olması önemlidir. Alkol ve sigaradan uzak durmak da bir ön şarttır. Bünyeyi güçlendirici doğru gıda takviyeleri kullanmak faydalı olabilmektedir.

AĞIZ KANSERİ:

Bu kanser türü de erkeklerde kadınlara göre iki kat daha yaygındır. Sigara hastalığın esas sebebidir. Hastaların neredeyse % 90’ı sigara kullanan gruptandır. Sigaradan başka çürük diş, düzgün yapılmamış protez, aşırı alkol kullanımı, yetersiz ağız ve diş bakımı, UV ışınlarına aşırı maruziyet, bazı vitaminlerin yetersiz alınması, immün sistem yetmezliği vs. sebeplerle de ağız kanserleri ortaya çıkabilmektedir. Bazı ağız kanser türleri erken belirti vermesine rağmen, bazıları çok geç fark edilir. Ağız, dil ve gırtlakta geçmeyen yaralar, duyu kaybı, yutkunma zorluğu, kitle, dilde şişme ve hareket zorluğu, ses değişikliği gibi belirtiler ortaya çıkabilmektedir. Diş hekimi veye bir KBB uzmanının muayenesi ile ve gerekirse biyopsi alınarak hastalık teşhis edilir.

BESİNSEL DESTEK:

Sigara ve alkolden mutlak surette uzak durmak lazımdır. Beslenmede sebze, meyve ağırlıklı yiyecekler tercih edilmeli, rafine karbonhidratlardan ve yağlı yiyeceklerden uzak durulmalıdır. Omega 3 yağ asitlerince zengin gıdalar, balık, çilek türü meyveler, mantar, Brüksel lahanası faydalıdır. Posalı yiyecekler, soya ve baklagiller riski azaltabilmektedir. Ağız kanserli hastalarda vitamin eksikliği sıklıkla rastlanılan bir durumdur. Bu bakımdan özellikle A vitamini öncülü olan beta karotenli hazır destek ürünlerinin ve yapısında karoten bulunduran doğal gıdaların tüketiminin arttırılması faydalı olarak değerlendirilmektedir. Ayrıca, birçok çalışmada yosunun ağız kanserlerinin büyümesini engellediği ifade edilmektedir.

KONU İLE İLGİLİ OLABİLECEK BAZI ÇALIŞMALARIMIZ

  • Avcı A, Kaçmaz M, Durak İ. Effects of garlic and red clover extracts on adenosine deaminase activities of cancerous and non cancerous human liver tissues. Journal of Tumor Marker Oncology 2002;17-S3: 84

 

ÖZET: Bu çalışmada kanserli karaciğer dokularındaki ADA enziminin sarımsak ve kırmızı yonca (Red clover) ekstraktları tarafından inhibe edildiği ve bu ekstraktların kanser tedavisinde faydalı sonuçlar verebileceği bulunmuştur.

  • Kavutçu M, Aytaç B, Canbolat O, Durak İ. Effects of an antioxidant supplementataion on activated thromboplastine time and platelet and leukocyte counts in volunteer human subjects. Journal of Tumor Marker Oncology 2002; 17-S3: 84-85

 

ÖZET: Bu çalışmada antioksidan özellikli gıdalar ile beslenmenin insanlarda tromboplastin zamanı, trombosit sayısı ve lökosit sayısında iyileşmelere yol açtığı, bu bakımdan antioksidan desteğin kanserli hastaların tedavisinde faydalı olabileceği ifade edilmiştir.

  • Durak I, Yılmaz E, Devrim E, Perk H, Kaçmaz M. Consumption of aqueous garlic extract leads to significant improvement in patients with benign prostate hyperplasia and prostate cancer Nutrition Research 23;199-204, 2003

 

ÖZET: Bu çalışmada iyi huylu prostat büyümesi olan hastalar ile prostat kanserli hastalarda sarımsak ekstraktı (SAREX) tüketiminin hastalıkların seyrinde ciddi düzelmelere yol açtığı gösterilmiştir.

  • Durak I et al. Aqueous extract of urtica dioica makes significant inhibition on adenosine deaminase activity in prostate tissue from patients with prostate cancer Cancer Biol Ther. 2004; 3: 855-857.

 

ÖZET: Bu çalışmada ısırgan ekstraktının, prostat kanserli hastalardan elde edilen doku örneklerindeki adenozin deaminaz enzimini inhibe ettiği bulunmuş ve ısırgan ekstraktının prostat kanserinin tedavisinde faydalı olabileceği ifade edilmiştir.

  • Durak I, Biri H, Devrim E, Ergüder İ. Effects of some foods on adenosine deaminase activity in cancerous and noncancerous human bladder tisssues. Clinical Chemistry and Laboratory Medicine 42(9); A 92, 2004

 

ÖZET: Bu çalışmada bazı fonksiyonel özellikli gıdalardan elde edilen ekstraktların mesane kanserinin yayılmasında rol oynadığı düşünülen adenozin deaminaz enzimini inhibe ederek, mesane kanserinin tedavisinde faydalı olabileceği gösterilmiştir.

  • Durak I et al. Effects of garlic and red clover extracts on adenosine deaminase activities of cancerous and non cancerous human liver tissues. Natural Product Radiance 2005; 4: 97-101.

 

ÖZET: Sarımsak ve kırmızı yonca ekstreleri karaciğer kanserinde faydalı olabilmektedir.

  • Durak I, Çetin R, Devrim E, Ergüder İB. Effects of black grape extract on activities of DNA turn-over enzymes in cancerous and non cancerous human colon tissues. Life Sciences 2005; 76: 2995-3000.
  • Avcı A, Kaçmaz M, Kavutcu M, Göçmen E, Durak İ. Effects of antioxidant extract on adenosine deaminase activities in cancerous human liver tissues. Int J Cancer Res 2005, 1;53-56.

 

ÖZET: Antioksidan özellikli doğal ekstreler karaciğer kanserinde faydalı olabilmektedir.

  • Çetin R, Devrim E, Kılıçoğlu B, Avcı A, Çandır Ö, Durak İ. Cisplatin impairs antioxidant system and causes oxidation in rat kidney tissues: protective roles of natural antioxidant foods. J Applied Toxicol 2006; 26: 42-46.
  • Sunguroglu A, Akay GG, Ozkal P, Varol N, Akcora D, Altinok B, Gokmen D, Avci A, Ergüder IB, Devrim E, Durak I. Antiproliferative and apoptotic effects of garlic on chronic myeloid leukemia cell line. Planta Medica 2006; 72: 1057.

 

ÖZET: Sarımsak ekstresi myoloid lösemide üzerinde etkilidir.

  • Durak I, Sunguroglu A, Avci A, Devrim E, Ergüder IB, Akay GG, Ozkal P, Varol N, Akcora D, Altinok B, Gokmen D. Effects of aqueous garlic extract on oxidant/antioxidant status in 32 D and 32 Dp cell lines. Planta Medica 2006; 72: 1058.

 

ÖZET: Sarımsak ekstresi kanserli hücre kültürlerinde antioksidan sistem üzerinden etkili olabilmektedir.

  • Durak I, Kocaoğlu H, Devrim E. Garlic oil abolished pancreatic cyst in a female patient. Focus on Alternative and Complementary Therapies 2007; 12, Supplement (1): 21-22.

 

ÖZET: Sarımsaklı bir yağ ekstresi pankreatik kistin yok edilmesinde etkili bulunmuştur.

  • Durak İ, Biri H, Ergüder İB, Devrim E, Şenocak Ç, Avcı A. Effects of garlic and black grape exctracts on the activity of adenosine deaminase from cancerous and noncancerous human urinary bladder tissues. Med Chem Res 2007; 16: 259-265.

 

ÖZET: Sarımsak ve üzüm ekstresi insan mesane tümörlerinde etkili sonuç verebilmektedir.

  • Avcı A, Çetin R, Ergüder Bİ, Devrim E, Kılıçoğlu B, Çandır Ö, Öztürk HS, Durak İ. Cisplatin causes oxidation in rat liver tissues: possible protective effects of antioxidant food supplementation. Turk J Med Sci 2008; 38: 117-120.

 

ÖZET: Cisplatin tedavisinin yan etkilerinin azaltılmasında antioksidan özellikli yiyecek desteği faydalı olmaktadır.

  • Ergüder İB, Namuslu M, Sözener U, Devrim E, Avcı A, Kocaoğlu H, Durak İ, Gocmen E. Effects of aqueous green tea extract on activities of DNA turn-over enzymes in cancerous and non-cancerous human stomach and colon tissues. Altern Ther Health Med 2008: 14(3): 30-33.

 

ÖZET: Yeşil çay ekstresi mide ve barsak kanserlerinde faydalı olabilmektedir.

  • Avcı A, Çetin R, Ergüder Bİ, Devrim E, Kılıçoğlu B, Çandır Ö, Öztürk HS, Durak İ. Cisplatin causes oxidation in rat liver tissues: possible protective effects of antioxidant food supplementation. Turk J Med Sci 2008; 38: 117-120.

 

ÖZET: Kemoterapotiklerin karaciğere verdikleri hasar, antioksidan doğal kaynaklar tüketilerek azaltılabilmektedir.

  • İşgör YG, İşcan M, Öztürk HS, Durak İ. Effects of water soluble garlic extract on human leukemia HL60 cell lines. Türk Biyokimya Dergisi 2008; 33 : 78-84.

 

ÖZET: Sulu sarımsak ekstresi insan lösemi hücrelerinde etkili bulunmuştur.

  • Demirkaya E, Avci A, Kesik V, Karslioglu Y, Oztas E, Kismet E, Gokcay E, Durak I, Koseoglu V. Cardioprotective roles of aged garlic extract, grape seed proanthocyanidin, and hazelnut on doxorubicin-induced cardiotoxicity. Can J Physiol Pharmacol 2009; 87: 633-640.

 

ÖZET: Sarımsak ekstresi kemoterapinin kalp üzerine oluşturduğu zararlı etkileri azaltabilmektedir.

  • Avcı A, Sunguroğlu A, Ergüder İB, Gümüş Akay G, Devrim E, Özkal Baydın P, Varol N, Durak İ. Effects of aqueous garlic extract on oxidant/antioxidant status in 32D and 32Dp210 cell lines. Turk J Med Sci 2010; 40: 881-888.
  • Avcı A, Altuğ M, Durak İ. Nutraceuticals in Cancer Process. In: Durak İ, ed. Nutraceuticals and Natural Products in Cardiovascular Diseases, Cancer and Hemorrhoids, Transworld Research Network, Kerala, 2007, p. 21-29.
  • Ergüder İB, Altuğ M, Durak İ. A Natural Chemopreventive Agent in Urinary Bladder Cancer: Garlic. In: Durak İ, ed. Nutraceuticals and Natural Products in Cardiovascular Diseases, Cancer and Hemorrhoids, Transworld Research Network, Kerala, 2007, p. 31-34.

 

ÖZET: Sarımsak, mesane kanseri üzerine etkili olmuştur.

  • Avcı A, Durak İ. Garlic in Cancer Process. In: Durak İ, ed. Nutraceuticals and Natural Products in Cardiovascular Diseases, Cancer and Hemorrhoids, Transworld Research Network, Kerala, 2007, p. 35-40.
  • Avcı A, Durak İ. Tomato and Cancer. In: Durak İ, ed. Nutraceuticals and Natural Products in Cardiovascular Diseases, Cancer and Hemorrhoids, Transworld Research Network, Kerala, 2007, p. 41-46.
  • Avcı A, Altuğ M, Durak İ. Urtica Dioica and Prostate Disorders. In: Durak İ, ed. Nutraceuticals and Natural Products in Cardiovascular Diseases, Cancer and Hemorrhoids, Transworld Research Network, Kerala, 2007, p. 47-50.

 

ÖZET: Isırgan, prostat kanseri ve hastalıklarında etkili olmaktadır.

  • Devrim E, Durak İ. Is garlic a promising food for benign prostatic hyperplasia (BPH) and prostate cancer? Mol Nutr Food Res 2007; 51: 1319-1323.

 

ÖZET: Sarımsak, prostat kanseri ve büyümesinin engellenmesinde etkilidir.

  • Durak I, Devrim E, Aytac B. Garlic and tomato play beneficial role in the prevention of prostate cancer. In: Singh VK, Govil JN, Sharma RK, eds. Recent Progress in Medicinal Plants Vol. 19, Phytopharmacology and Therapeutic Values I, Studium Press LLC, U.S.A., 2008, p. 9-17.

 

ÖZET: Sarımsak ve domates, prostat kanserinin engellenmesinde etkilidir.

  • Avci A, Durak I. Tomato Juice, Prostate Cancer and Adenosine Deaminase Enzyme. In: Preedy VR, Watson RR, eds. Tomatoes and Tomato Products Nutritional, Medicinal and Therapeutic Properties, Science Publishers, Enfield (NH), USA, 2008, p. 457-474.

 

ÖZET: Domates ve ürünleri, prostat kanserinin engellenmesinde etkilidir.

  • Durak I, Yılmaz E, Devrim E, Perk H, Kaçmaz M. Consumption of aqueous garlic extract leads to significant improvement in patients with benign prostate hyperplasia and prostate cancer Nutrition Research 23;199-204, 2003

 

ÖZET: Sarımsak prostat kanserinin ve büyümesinin engellenmesinde etkilidir.

  • Durak I et al. Tomato juice inhibits adenosine deaminase activity in human prostate tissue from patients with prostate cancer Nutrition Research 23: 1183-1188, 2003.

 

ÖZET: Domates suyu prostat kanserinin engellenmesinde etkilidir.

  • 109. Durak I et al. Aqueous extract of urtica dioica makes significant inhibition on adenosine deaminase activity in prostate tissue from patients with prostate cancer Cancer Biol Ther. 2004; 3: 855-857.

 

ÖZET: Isırgan ekstresi, prostat kanserinde etkilidir.

  • Devrim E, Durak İ. Is garlic a promising food for benign prostatic hyperplasia (BPH) and prostate cancer? Mol Nutr Food Res 2007; 51: 1319-1323.

 

ÖZET: Sarımsak, prostat büyümesi ve kanserinde etkilidir.

  • Durak I, Devrim E, Aytac B. Garlic and tomato play beneficial role in the prevention of prostate cancer. In: Singh VK, Govil JN, Sharma RK, eds. Recent Progress in Medicinal Plants Vol. 19, Phytopharmacology and Therapeutic Values I, Studium Press LLC, U.S.A., 2008, p. 9-17.

 

ÖZET: Sarımsak ve domates, prostat kanserinin engellenmesinde etkilidir

  • 14. Avci A, Durak I. Tomato Juice, Prostate Cancer and Adenosine Deaminase Enzyme. In: Preedy VR, Watson RR, eds. Tomatoes and Tomato Products Nutritional, Medicinal and Therapeutic Properties, Science Publishers, Enfield (NH), USA, 2008, p. 457-474.

 

ÖZET: Domates ve ürünleri, prostat kanserinin engellenmesinde etkilidir.

  • Durak I et al. Effects of cholesterol supplementation on antioxidant enzyme activities in rat hepatic tissues: possible implications of hepatic paraoxonase in atherogenesis. Nutrition Metabolism and Cardiovascular Diseases, 2004; 14: 211-214.
  • 107. Durak I, Özbek H, Elgun S. Cyclosporin A reduces hepatic antioxidant capacity: Protective roles of antioxidants. International Immunopharmacology 2004; 4: 469-473.

 

ÖZET: Bazı ilaçların karaciğer üzerine olan toksik etkileri doğal antioksidan tüketimi ile engellenebilmektedir.

  • Durak I et al. Effects of garlic and red clover extracts on adenosine deaminase activities of cancerous and non cancerous human liver tissues. Natural Product Radiance 2005; 4: 97-101.

 

ÖZET: Sarımsak ve kırmızı yonca ekstreleri karaciğer kanserinde etkili olabilmektedir.

  • Avcı A, Kaçmaz M, Kavutcu M, Göçmen E, Durak İ. Effects of antioxidant extract on adenosine deaminase activities in cancerous human liver tissues. Int J Cancer Res 2005, 1;53-56.

 

ÖZET: Antioksidan özellikli ekstreler karaciğer kanserinde faydalı olabilir.

  • 159. Kilicoglu B, Gencay C, Kismet K, Serin-Kilicoglu S, Erguder İ, Erel S, Sunay AE, Erdemli E, Durak İ, Akkus MA. The ultrastructural research of lıver ın experımental obstructıve jaundıce and effect of honey. Am. J. Surg. 2008; 195: 249-256.

 

ÖZET: Tıkanma sarılığının oluşturduğu karaciğer hasarını bal engelleyebilmektedir.

  • Avcı A, Çetin R, Ergüder Bİ, Devrim E, Kılıçoğlu B, Çandır Ö, Öztürk HS, Durak İ. Cisplatin causes oxidation in rat liver tissues: possible protective effects of antioxidant food supplementation. Turk J Med Sci 2008; 38: 117-120.

 

ÖZET: Kemoterapinin karaciğere verdiği zararı antioksidan besinler engelleyebilmektedir.

  • Kısmet K, Sabuncuoğlu MZ, Kılıçoğlu SS, Kılıçoğlu B, Devrim E, Erel S, Sunay AE, Erdemli E, Durak I, Akkuş MA. Effect of propolis on oxidative stress and histomorphology of liver tissue in experimental obstructive jaundice. Eur Surg Res 2008; 41: 231-237.

 

ÖZET: Propolis tıkanma sarılığındaki karaciğer hasarını engelleyebilmektedir.

  • 168. Erguder BI, Kilicoglu S, Namuslu M, Kilicoglu B, Devrim E, Kısmet K, Durak I. Honey prevents hepatic damage induced by obstruction of common bile duct. World Journal of Gastroenterology 2008; 14: 3729-3732.

 

ÖZET: Bal, safra tıkanmasına bağlı karaciğer hasarını engelleyebilmektedir.

  • Devrim E, Ergüder İB, Kılıçoğlu B, Yaykaşlı E, Çetin R, Durak İ. Effects of electromagnetic radiation use on oxidant/antioxidant status and DNA turn-over enzyme activities in erythrocytes and heart, kidney, liver and ovary tissues from rats: Possible protective role of vitamin C. Toxicol Mech Method 2008; 18: 679-683.

 

ÖZET: C vitaminince zengin kaynaklar, radyoterapinin oluşturduğu zararı azaltabilmektedir.

  • Arhan M, Öztürk HS, Turhan N, Aytaç B, Güven MC, Olcay E, Durak İ. Hepatic oxidant/antioxidant status in cholesterol-fed rabbits: Effects of garlic extract. Hepatology Research 2009; 39: 70-77.

 

ÖZET: Yüksek kolesterolün oluşturduğu karaciğer yağlanmasını, sarımsak ekstresi engelleyebilmektedir.