Prof. Dr. İlker Durak, A.Ü Tıp Fak. Öğretim Üyesi
Prostat hastalarının antiprostatik besinler ile doğru beslenmesine geçmeden önce hastalık hakkında bilgi sahibi olmalarında fayda vardır. Bu bakımdan önce hastalığı tanıyalım, sınra beslenme konusunu anlatalım.
Prostat bezi erkek genital organlarından biri olup idrar kesesinin hemen altında, rektumun önünde bulunur. İdrarı idrar kesesinden dışarı taşıyan üretra denilen kanal prostat bezinin ortasından geçer. Testislerden ve diğer organlarından salgılanan ve içinde spermlerin olduğu meniyi boşaltan kanal üretraya açılır. Spermlerin bulunduğu meninin bir bölümü prostatı oluşturan hücrelerin yaptığı salgıdır.
Prostatit, prostat bezinin iltihaplanmasıdır. Bu olay infeksiyon veya bezi tahriş eden başka bir faktör dolayısı ile meydana gelebilmektedir. Ağrı, ateş, titreme ve idrar yapmada sıkıntı semptomları ile acil servis ya da kliniğe başvuran hastaların teşhisi muayene ve tetkiklerle kısa sürede yapılır. Hastalarda idrar yaparken ağrı, sık idrara çıkma, cinsel temas esnasında yanma ve ağrı gibi problemler yaygındır. İyi huylu büyüme ve prostat kanseri genellikle yaşlılarda, prostatit ise gençlerde görülmektedir.
1-ENFEKSİYON: Bakteriyel olarak veya diğer prostat patojenleri (enterokoklar, chlamydıa, mycoplazma, corynabacterıum türleri, mantarlar, virusler, diğer kriptik kültürü yapılamıyan mikroorganizmalar.) dolayısı ile meydana gelebilir.
2-ANATOMİK YAPI: Prostatitte iki anatomik anormallik (Tıkanme ve reflü) söz konusudur. Mesane hiperplazisi, iyi huylu prostat büyümesi, üretral striktür, stenoz dolayısı ile bazı hastalarda idrar yapmada sıkıntı olur. Bu durumda mikroorganizmaların bulunduğu idrar prostat kanalları içine girerek prostatite yol açabilir.
3-TRAVMA: Tekrarlayan travma (traktör, bisiklet ve ağır vasıta şöförlerinde görülür.) en çok lokal kas, sinir ve damar sistemini etkilemektedir. Prostatik sendrom daha ziyade akut ve tekrarlayıcı inflamasyon sonrası meydana gelir.
4- NÖROLOJİK SEBEPLER: Kronik nöropati inflamasyona neden olurken, kronik inflamasyon da daha ileri dercede nörölöjik hasara yol açabilmektedir.
Esas belirti ağrıdır. Ayrıca, idrar sıklığı, sıkışma, nokturı, düşük akım hızı ve mesanenin yetersiz bir şekilde boşaldığı hissi gibi problemler diğer semptomlardır. Hastalarda cinsel yetmezlik ve cinsel temasta da sıkıntılar vardır. Prostatitleri 4 başlık altında incelemek mümkündür.
1-AKUT ENFEKSİYOZ: Şiddetli ağrılı, kesik idrar yapma vardır. Hastaların çoğunda yüksek ateş ve yaygın eklem ağrıları vardır. Rektal muayenede prostat yumuşak olup, ağrılı ve hassastır. İdrar kültürü ile teşhisin doğru konulması önemlidir. İdrar ve kan kültürünün elde edilmesinden sonra hastaya antibiyotik tedavisi yapılır. Ayrıca ağrı kesici ve iltihap temizleyici ilaçlar verilir.
2-KRONİK İNFEKSİYOZ: Genellikle tekrarlayıcı idrar yolları enfeksiyonları vardır. Doğru tedavi sonrasında hastaların çoğunda durum yatışmaktadır. Bu grupta diğer nümuneler alınarak (prostat salgısı, prostat masaj sonrası idrar veya semen) bakteriler doğru şekilde tanımlanabilir.Antibiyotik tedavisi başlayınca hastaların yaklaşık % 40’ ında semptomlarda anlamlı düzeyde iyileşme meydana gelmektedir. Bunun yanında prostat masajı ve alfa reseptör blokerleri tedaviyi güçlendrrebilmektedir. Tedaviye rağmen tam bir iyileşme sağlanamıyorsa cerrahi operasyon kaçınılmaz olur.
3-KRONİK BAKTERİYEL OLMAYAN PROSTATİT: Bu hastalarda uzun süreli ağrı, idrar yapma bozuklukları ve cinsel isteksizlik mevcuttur. Muayenede genellikle hafif bir yumuşaklık olmasına rağmen, önemli bir değişiklik görülmez. Bazı ileri tetkiklerin yapılması gereklidir. Bu amaçla, idrar analizi, PSA seviyesi, ultrason ve sistoskopik tetkik yaptırılabilir. Baharatlı gıdalar, asitli gıda ve içeçekler, alkol ve kafeinden uzak durulmalıdır. Stres ve endişe uyandıran durumlar, tekrarlayan travmalar (bisikletle binmek, ata binmek, sert sandalyeye oturmak vs.) sıkıntı oluşturur. Aralıklar ile sıcak oturma banyosu yapmak faydalıdır. Antibiotik tedavisi ciddi düzelme sağlar. Ayrıca reseptör blokerleri tedavide faydalı olabilmektedir. Bunun yanı sıra, iltihabı gideren ilaçlar yaşam kalitesinde anlamlı düzeyde iyileşme sağlayabilmektedir.
Bunlara ilaveten, bazı ileri tedavi teknikleri (transüretral balon dilatasyonu, prostatın transüretral iğne blasyonu (TUNA), transüretral lazer terapisi, transüretral hipertermi, transüretral mikrodalga termoterapisi gibi) tedavi amacıyla kullanılabilmektedir.
4 - ASEMPTOMATİK PROSTATİT:
Bu hastalar tipik hastalık belirtileri göstermezler ve teşhis, patolojık değerlendirme, tur nümunelerinin incelenmesi, prostat biyopsilerinin histolojik incelenmesi ve mikroskopik semen analizleri ile konulabilir.
B- İYİ HUYLU PROSTAT BÜYÜMESİ: (PROSTAT HİPERTROFİSİ)
Prostat bezi, erkeklerde idrar kesesinin hemen altında bulunmaktadır ve idrarın dışarı atıldığı üretra kanalını çevreler. Erişkin bir erkekte prostat bezinin ağırlığı 25-30 gram civarındadır. Prostatın başlıca görevi, meninin sıvı olan kısmını üreterek cinsel boşalma sırasında bu sıvının dışarı atılmasına yardımcı olmaktır. Prostat bezi 40’lı yaşlardan itibaren giderek büyümeye başlar. Bu duruma iyi huylu prostat büyümesi veya tıbbi ifadeyle BPH (benign prostatic hyperplasia) denmektedir. Yapılan çalışmalarda 60 yaşındaki erkeklerin %50’sinde, 80 yaşındaki erkeklerin ise %90’ında iyi huylu prostat büyümesinin görüldüğünü bildirilmektedir. BPH ile prostat kanseri ayrı hastalıklardır. BPH prostat kanserine yol açmamakla birlikte bir arada bulunabilirler. Prostat büyürken idrar yolunu tıkayarak idrar akışını engellemeye başlarsa hastalarda yakınmalar başlar. Hastaların yakınmaları 2 ana grupta değerlendirilir:
Tıkanmaya bağlı yakınmalar; İdrar kuvvetinin ve kalınlığının azalması, idrarı başlatmakta güçlük, kesik idrar yapma, damlama, tam boşaltamama hissi, idrarda kan gibi belirtiler görülür.
İdrar kesesinin uyarılmasına bağlı yakınmalarda ise sık idrar yapma, ani idrar yapma isteği, idrar kaçırma, yanma ve sızlama görülebilir. Bazen idrar yolu tam tıkanarak hasta aniden idrar yapamayabilir. Bu durumda hastaya acilen sonda takılması gerekebilir.
BPH’da prostatın büyümesi tek başına önemli bir bulgu değildir. Büyümeyle birlikte şikayetlerin derecesi önemlidir. BPH’ nın idrar yollarında oluşturduğu olumsuz etkilerin başında; ani idrar tıkanması, idrar yollarının iltihaplanması, idrar kesesi bozuklukları ve taş oluşumu gelir. Ancak belki de en önemlisi böbrek bozukluklarıdır. İdrar kesesinde tıkanıklığa bağlı basınç artışı ve içeride sürekli artık idrar kalması nedeniyle zamanla böbreklerde genişleme ve fonksiyon bozuklukları oluşabilir.
İyi huylu prostatın tanısı için önce hastanın iyice sorgulanması gerekmektedir. Kullandığı ilaçlar, ailede şeker hastalığı öyküsü, geçirilmiş travma olup olmadığı mutlaka sorgulanmalıdır. Şeker hastaları genelde sık idrar yaparlar. Diğer yandan BPH başlangıcı olan bir hasta soğuk algınlığı için antihistaminik veya dekonjestan kullanıyorsa yakınmaları daha da artabilir. Bu bakımdan sorgu önemlidir. Ayrıca,
Parmakla Rektal Muayene: Hekim parmağı ile prostatın büyüklüğünü, kıvamını ve şeklini inceler. İyi huylu prostat büyümesinde prostat nisbeten elastik kıvamdadır ve hacminin arttığı saptanabilir. Prostatta sertlik hissediliyorsa kanserden şüphelenilmelidir.
PSA testi: Prostat bezi, prostat spesifik antijen (PSA) denilen bir protein üretmektedir. Bunun çok az bir kısmı kan dolaşımına karışmaktadır. Kan düzeylerinin yükselmesi BPH veya Prostatitte görülebileceği gibi Prostat Kanseri’nde de kanda PSA değerleri yükselmektedir. Yaşa özgü PSA değerleri (örneğin 50 yaşından küçük olanlarda 2 ng/ml den az olmalı, 50-60 yaş arasında 2.5 ng/ml den az olmalı ) yüksek olduğunda ve parmakla rektal muayenede sertlik bulunduğunda prostat kanseri kesin olarak dışlanmalıdır. Her PSA yüksekliği kanser varlığı anlamına gelmeyeceği gibi, PSA’nın normal olması halinde bile kanser olabileceği akıldan çıkarılmamalıdır.
İdrar analizi: İdrar analizinde iltihabi hücrelerin veya kan hücrelerinin bulunması halinde buna yol açan başka bir hastalığın varlığı düşünülmelidir.
İdrar akış hızı: Prostat idrar yolunu tıkıyorsa idrar akış hızı düşer ve idrar yapma süresi uzar.
Ultrasonografik inceleme: Ultrasonla karın yüzeyinden veya rektal yoldan prostatın büyüklüğü, içyapısı ve idrar yollarında oluşturduğu değişikliler hakkında bilgi almak mümkündür. Rektal ultrasonografi ile prostattan biyopsi alınabilir.
Derecelendirilmesi: IPSS denilen derecelendrme sistemi hastaların yakınmalarının derecesini anlamada yararlıdır.
İdrar sonrası mesanede kalan idrar miktarının tayini: İdrardan sonrageride kalan idrar miktarının saptanmasıdır. Ultrason ile yapılabilir.
Basınç-Akım çalışması: Ürodinami cihazıyla ölçülür. Yakınmanın idrar kesesinin kasılma bozukluklarından kaynaklanıp kaynaklanmadığı anlaşılır.
Sistoskopi: İdrar yollarındaki tıkanmanın derecesini anlamak ve varsa diğer bir hastalığı saptamak amacıyla lokal anestezi altında idrar yolundan sistoskop denilen aletle girilerek yapılır.
İntravenöz ürografi veya Bilgisayarlı tomografi: Damar yoluyla iyot içeren bir radyopak madde verilerek veya doğrudan tomografi görüntüleriyle böbrekler ve idrar yolları hakkında bilgi edinmek mümkündür. ASncak bu işlem böbrek fonksiyonu bozuk olan hastalarda risklidir.
İyi Huylu Prostat Büyümesinin Tedavisi:
A) İlaç tedavileri: İdrar yaparken sıkıntısı olmayan hastalar eğer mesane ve böbrekleri zarar görmemişse 6 ay veya 1 er yıl aralıklar ile tetkikleri yapılarak takip edilir. Ancak hastalık belirtileri hastanın günlük yaşamında sıkıntı oluşturuyorsa tıbbi tedavi kaçınılmaz olur. Bu amaçla; Alfa reduktaz inhibitörleri ve Alfa-blokörler kullanılır. Finasteride (Prosterid, Proscar, Dilaprost) ve dutasteride (Avodart) redüktaz inhibitörlerine örnektir. Bu ilaçlar, testosteron hormonunun aktif şekli olan dihidrotestosterona dönüşümünü bloke etmek üsuretiyle etkilerini gösterirler. Ancak bu ilaç kullanım sonrasında llibido kaybı, cinsel yetmezlik, meme büyümesi, sperm azlığı gibi olumsuz etkiler ortaya çıkabilmekltedir. Alfa blokerler ise; düz kaslarda gevşeme sağlayarak idrar kanalının genişlemesine ve hastanın idrarını rahat yapmasına imkan sağlarlar. Alfuzosin (Xatral), Doxazosin (Cardura), Terazosin (Hytrin), Tamsulosin (Flomax) gibi ilaçlar bu gruba örnektir. Bu ilaçların da hipo tansiyon, baş ağrısı, baş dönmesi, yorgunluk, halsizlik gibi yan etkileri vardır.
B) Radikal tedaviler: Tıbbi tedavilere cevap vermeyen ve ameliyat edilemeyen hastalara stent uygulanabilmektedir. Aslında kolay ve iyi bir uygulama olmasına rağmen, stentin yerinden oynaması, irritasyona ve sık idrar yapmaya neden olması, idrar kaçırma ve ağrı oluşturma gibi olumsuz sonuçlar ile karşılaşılabilmektedir.
Mikrodalga Tedavisi: Bir sonda yardımı ile mikrodalga aleti idrar yolundan girilerek prostat yakınına yerleştirilir. Mikrodalganın yaydığı ısı dolayısı ile prostat dokusu yakılarak küçültülebilmektedir. Bu işlem lokalanestezi ile kısa sürede yapılmakta ve etkili sonuçlar elde edilmektedir. İdrar sondası alındıktan sonraki dönemde bazı hastalarda sık idrar yapma isteği, idrar kaçırma hissi, idrar yaparken sızı görülebilmektedir. Çoğunlukla 1-2 hafta içinde normalleşme olmaktadır. Bu yöntem çoğunlukla orta derecedeki problemlerde yarar göstermektedir. Daha önce pelvis bölgesi üzerinde radyoterapi uygulanan hastalarda, idrar yolu darlığı olanlarda ve protez taktırmış hastalarda bu yöntem risklidir.
Prostat Rezeksiyonu: Prostat Rezeksiyonu, prostat hipertrofisinin cerrahi tedavisinde en sık uygulanan yöntemdir. Bu yöntemde hastaya anestezi sonrası özel bir alet ile idrar yoluna girilerek prostat dokuları elektrik akımı ile kesilmektedir. İşlem sonrası idrar yoluna bir kateter konularak 2 gün süreyle temizlenmesi için beklenilir. Bu yöntemin avantajı kısa bir sürede prostatın idrar yolunu tıkayan kısmının alınmasıdır. Nadiren kanama görülebilmektedir.
C- PROSTAT KANSERİ
Prostat kanseri prostatı oluşturan hücrelerin kontrolsüz bir şekilde çoğalmasıdır. Erkeklerde en sık görülen kanser türüdür. Yaş arttıkça risk artar. Ailesinde prostat kanseri olanların prostat kanserine yakalanma oranı olmayanlara göre daha fazladır. Yağlı beslenme tarzının prostat kanserine yakalanma riskini arttırdığını ifade edilmektedir. Prostat hücreleri PSA adı verilen antijenik bir protein salgılarlar. Bu protein meni ile birlikte atılır. Kandaki normal değeri < 4 ng/ml'dir. Prostat hastalıkları PSA'nın prostata ait kanal sistemleri içinde kalmasını sağlayan hücresel sistemleri bozarak bu maddenin kandaki seviyesinin yükselmesine neden olurlar. Prostat kanserinde de bu maddede artış olur. Erken evredeki prostat kanseri belirti vermeyebilir.
Prostatın büyümesi, özellikle 30 lu yaşlarda başlayan bir süreçtir ancak, 45 yaş civarında hastalık daha belirgin olarak ortaya çıkar. İleri yaşlarda erkeklilik hormonu seviyesinde azalma olmasına rağmen prostat dokusundaki androjen reseptörlerinde duyarlık artar. Diğer bazı değişen metabolik ve fizyolojik durumlar sebebiyle de iyi huylu büyüme devam edebilir.
Hastada,
*Sık idrara çıkma (özellikle geceleri)
*İdrar yaparken zorlanma
*İnce ve kesintili idrar yapma
*İdrar yaparken acı veya ağrı duyma
*İdrarda kan görme
*Sırt, kalça ve bel ağrısı gibi durumlar varsa vakit kaybetmeden hekime başvurulmalıdır.
Erken teşhis mümkün müdür? Belirli bir yaşın üstünde (genellikle50 yaş) her erkek yılda bir defa rektumdan (makattan) parmakla muayene yaptırmalı ve kanda PSA değerlerine baktırmalıdır. Bu şekilde henüz belirti vermemiş, erken evredeki prostat kanseri yakalanabilmektedir. Parmak muayenesi ile doktor rektumun hemen önünde bulunan prostat bezini hissederek büyüklüğü ve kıvamı hakkında bilgi sahibi olur. Ayrıca rektum içinden yapılan ultrason tetkiki ile de hekim, prostatın büyüklüğü ve genel durumu hakkında fikir sahibi olur. Şüpheli durum varsa biyopsi örnekleri (ince iğne aspirasyonu) de alınarak patolojik inceleme yaptırılır. İdrarda ve büyük tuvalette kan görülmesi işlemden sonraki 2-3 gün devam edebilir. İlk 2-3 haftada meni kanlı gelebilir. Biyopsi sonucu iyi gelirse hastalar periyodik olarak takip edilir. Eğer biyopside prostat kanseri teşhis edilirse, hasta kemoterapi, radyoterapi vs. tedavilere alınır. Tedavideki en önemli kıstas hastalığın evresi ve hastanın genel durumudur.
Teşhisten sonra, kanserin yayılıp yayılmadığını görmek için ek testler yapılır. Hekim bu amaçla bir akciğer grafisi, kemik sintigrafisi ve kan testleri isteyebilir. Kanserin geliştiği organın dışına çıkıp başka bölgelere sıçramasına metastaz denir. Prostat kanseri meni kesesi, lenf dolaşımı ile lenf bezlerine ve kan dolaşımı ile kemiklere yayılabilir. Kanser, bel, kafa, kaburga kemiklerine sıçrayabilir. Nadiren de karaciğer ve akciğerlere yayılabilir. Hastalığın derecelendirilmesinde;
Evre 1 de, hastaların şikayeti yoktur ve muayenede de kanser tespit edilemes. teşhis genellikle tesadüfen konur. Kanser hücreleri prostat dışına çıkmamışlardır.
Evre 2 de, kanda PSA seviyesinin yükselmesi ile veya makattan muayene sırasında biyopsi alınması ile konur. Hastalık prostat bezi dışına çıkmamıştır.
Evre 3 de, kanser hücreleri prostatı saran kapsülün dışına çıkıp prostatın yakın çevresindeki dokulara yayılmışlardır.
Evre 4 de, kanser hücreleri prostat dışında lenf bezlerine veya kemik, karaciğer ve akciğer gibi organlara sıçramıştır.
Nüks: Tedavi edildikten sonra (ya tekrar prostatta ya da diğer organların birinde) hastalığın görülmesidir.
Prostat kanserinin teşhisinde PSA: Rutin senelik kontrollerde PSA' nın yükselmesi ve sınırın üstünde olması anlamlıdır. Aynı şekilde sınırın altında olmasına rağmen bir önceki yıla göre artması da önemlidir. Yıllık 0,75 ng/ml' in üstündeki artış anlamlıdır. Prostat kanserinde rektal muayene ve kanda PSA düzeyinin ölçülmesi en önemli tanı araçlarıdır. Muayenede prostatın büyüklüğü kadar, sertliğin olup olmadığı da önemlidir.
PSA nedir? PSA sadece erkeklerde bulunan prostatın epitel hücrelerinde üretilen bir glikoproteindir. Normal olarak, toplam PSA değerinin 4 ng/ml’nin altında olması gerekir. PSA 4-10 ng/ml arasında olanların yaklaşık % 30’unda prostat kanseri saptanırken, 10 ng/ml üzerinde bu oran %50’yi geçer. Ayrıca, hastanın toplam PSA değeri 4-10 arası çıkmışsa bu durumda serbest / toplam PSA oranı teşhis açısından önemli olmaktadır. Bu değerin 0.25 in altında olması prostat kanseri açısından önemli bir olumsuzluk işaretidir. Prostat kanserlerinin % 5-10 kadarında PSA yükselmeyebilir. Bundan dolayı rektal muayene ve PSA tanıda tamamlayıcı rol oynarlar.
Yaşa özgü spesifik PSA değerleri vardır. 40-50 yaş arası, 50-60 yaş arası değerler farklılık göstermektedir. Eğer PSA yaşa göre belirlenmiş olan normal aralıkların üzerindeyse risk artmaktadır. PSA ancak prostat ile ilgili bir problem olduğunda kana daha fazla oranda geçer. PSA yüksekliğinin tek nedeni prostat kanseri değildir. Kanser dışı durumlarda yani iyi huylu prostat büyümesi ve prostat iltihapları, idrar yoluna katater uygulama gibi durumlarda da PSA yükselebilir, fakat bunlar küçük düzeylerde ve geçici yükselmelerdir. Eğer böyle bir sebep bulunmuyorsa ve PSA değerleri yüksek çıkıyorsa kanser şüphesi kuvvetlenir. Rektal muayenede prostatta sertlik tespit edilmişse, bu şüphe daha da kuvvet kazanır ki bu durumda prostat biyopsisi almak kaçınılmaz olur.
Prostat biyopsisi, transrektal ultrason eşliğinde öncelikle prostatın incelenmesi ve şüpheli alanların belirlenmesi ile bölge uyuşturulduktan sonra özel bir iğne ile prostattan uygun sayıda doku örnekleri alınması ve patoloji tarafından değerlendirmesidir. Biyopsi uygulanmış, tümör tanımlanmamış fakat PSA 'sı yüksek çıkan hastalarda ikinci, üçüncü, hatta dördüncü defa biyopsi alınabilir.
Patolojik değerlendirmede tanı yanısıra, derece (Gleason Score) de tespit edilir. Bu değerlendirme hastalığın gidişi, tedavisi ve metastaz hakkında fikir verir. !0 luk bir Gleason score en yüksek evredir ve hastalığın kötü olduğunu gösterir. Bu skor çoğunlukla PSA seviyesi ile de paralel gider. Genellikle, Gleason scorunun 6-10 arası olması ve PSA seviyesinin de 20-30 ng/ml olması kanserin prostat bezi dışına da yayıldığını gösterir.
Prostat hastalıklarının tıbbi tedavisine destek amacı ile çeşitli bitkisel ürünler kullanılmaktadır. Kabak çekirdeği, palmiye meyvesi, ısırgan, ardıç tohumu, üvez meyvesi bunlardan bazılarıdır.
>PALMİYE: Palmiye meyvesi fitoöstrojenik karakteri dolayısı ileBPH tedavisinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Palmiyenin BPH üzerine olumlu etkileri hakkında çok sayıda bilimsel veri bulunmaktadır.
>ANTİOKSİDANLAR: Epidemiyolojik çalışmalarda dünyadaki bazı bölgelerde prostat kanserinin daha ender olduğu görülmüştür. Bu durum, bu bölgelerdeki nüfusun antioksidanlardan zengin yiyecekleri daha fazla tüketmelerine bağlanmıştır. Antioksidanlar tümöral oluşuma neden olacak DNA mutasyonlarının oluşmasını engelleyebilmeytedir. Bunlardan biri olan domateste bulunan likopen bir karotenoid türevidir ve prostatta yüksek konsantrasyonda bulunur. Özellikle domates sosu yoluyla alınan likopenin prostat kanseri oluşumunu engellediğine dair bilimsel veriler mevcuttur. Likopen ve soya isoflavonların birlikte alımı ile ilgili olarak yapılan bir çalışmada serum PSA seviyelerinde önemli düşme meydana geldiği gözlenmiştir. Aynı şekilde, Vitamin E (Tocoferol) güçlü bir antioksidandır. Vitamin E’nin düşük plazma seviyeleri ile artmış prostat Ca insidansı arasında korelasyon bulunmuştur. Yapılan bilimsel çalışmalarda E vitamini içeren destek ürünlerinin kullanımı ile prostat Ca insidansında önemli azalmalar görülmüştür.
>Selenyum (Se) ve Se içeren doğal bileşiklerin (örneğin sarımsak) prostat hastalıklarında etkili olabildiği ifade edilmektedir. Selenyumca zengin gıdaların hücresel apopitozu indükleyerek prostat kanseri tedavisine destek olabildiği iddia edilmektedir. Bir diğer aktif bileşen olan
>Coenzim Q10’un günlük 100 mg kadar tüketildiğinde hücresel oksijenizasyonu arttırdığı gösterilmiştir. Polifenoller ve flavonoidler ise antioksiadn özellikleri yüksek olan kimyasal bileşenler olup, meyvelerde, sebzelerde, üzümde, çayda, üzüm çekirdeğinde, yeşil çayda vs. bulunmaktadır. Çay, özellikle de yeşil çayın, prostat kanser riskini azalttığı bildirilmektedir:
>Yeşil çay anlamlı miktarda kateşin içerir. Bu grup bileşenler, güçlü antioksidan özellikleri olan polifenollerin alt grubudur. Nar suyu, elajik asit gibi polifenolleri, gallotaninleri ve anthosiyaninleri içermektedir. Nar suyunun bu gibi aktif bileşenler dolayısı ile prostat kanseri tedavisine destek olabileceği bildirilmektedir. Radyoterapi veya cerrahi sonrası günde 1 bardak (200- 250 ml) nar suyu içen hastalarda kan PSA seviyesinin düştüğü görülmüştür.
>Soya; isoflavonlar içerir. Bunlardan genistein seks steroidlerinin sentezini aktive eder. Soya tüketimi ile prostat kanseri riski arasında ters ilişki gözlemlenmiştir. Soyalı destek ürünleri ile erkeklerde erken prostat kanser insidansında azalma olduğunu gösteren çalışmalar vardır. Soya alımı ile prostattaki androjen reseptörlerinin ekspresyonunun baskılandığı ve dolayısı ile prostat kanserine karşı korunma sağlandığı ifade edilmektedir.
>ÇİNKO: Prostat sağlığı için çinko kullanımı tartışmalıdır. Kanser hücrelerinin çinko seviyelerinin düşük olduğu tespit edilmiştir. Çinko alımının prostat kanseri insidansını azalttığını rapor eden bazı çalışmalar olmasına rağmen, çinkonun bu açıdan olumlu bir etkisinin olmadığını hatta riski arttırdığını iddia eden çalışmalar da mevcuttur.
Hindistan cevizi yağı, palmiye lipid ekstresi ve omega 3 yağ asitleri ile farelerde yapılan çalışmalarda bazı olumlu sonuçlar görülmesine rağmen, bu gözlemler diğer araştırmacılar tarafından tam olarak teyid edilmemiştir. Sarımsak ekstresi, tozu, çeşnisi vs ürünlerin immüm sistemi kuvvetlendirip doğal antibiyotik gibi davrandığı, testosteronun olumsuz etkilerini azalttığı ve kanser hücrelerinin büyümesini yavaşlattığı bildirilmektedir. Köpek balığı kıkırdağının da tümör gelişimini inhibe ettiği ve immün sistemi stimüle ettiği ileri sürülmüştür.
Prostat hastalıkları yaşın ilerlemesi ile ortaya çıkan ve erkeklerin korkulu rüyası olan bir hastalık grubudur. Tıbbi tedavi yanı sıra bazı özel besin kaynaklarının tüketilmesi ile hastalığa karşı güçlü bir savunma sağlanabildiği gibi hastalığın tedavisi de kolaylaştırılabilmektedir.
Ancak her bir hastanın kendine özgü bir durumunun olduğu unutulmamalı ve kulaktan dolma bilgiler ile kontrolsüz bir şekilde bir takım besinlerin yanlış tüketiminden kaçınılmalıdır.
Mesela, bilimsel çalışmalarda, soya fasulyesindeki isoflavonların prostat büyümesini inhibe ettiği ve prostat hastalarında ciddi rahatlamaya yol açtığı tespit edilmiştir. Bunlardan biri olan daidzein bağırsakta biyolojik olarak aktif bir bileşene (Equol) dönüşür. Bu yapı, dihidrotestesterona (DHT) bağlanarak onun androjen reseptörüne bağlanmasını ve dolayısı ile aktivitesini bloke eder.
Buna karşılık palmiyedeki aktif bileşenler androjen reseptörlerini bloke ederek dihidrotestesteronun bu reseptörlere bağlanmasını engellerler. Bu durum, prostat büyümesinden sorumlu tutulan dihidrotestesteronun fonksiyonunu yapamaması ile sonuçlanır ve prostat büyümesi geriler.
Diğer bazı bilimsel çalışmalarda ise bazı bitkisel bileşenlerinin testesteronun, dihidrotestesterona dönüşümünü sağlayan enzimi (5’ Alfa redüktaz) inhibe ederek aktif özellikli dihidrotestesteronun sentezini engellediğini ifade etmektedirler.
Isırgan yapısındaki bir globulinin de tıpkı palmiyede olduğu gibi androjen reseptörlerini bloke ederek DHT nin reseptöre bağlanmasını engellediği gösterilmiştir. Isırganın antienflammatuar potansiyeli bu etkiyi daha belirgin hale getirmektedir.
Gerek meyan kökü, gerekse civanperçeminin antienflammatuar ve antimikrobiyal özellikleri bu bitkilerin de prostat hastalıklarında kullanılmasına sebep olmuştur.
Tıbbi tedavi ile birlikte prostat problemlerinde faydalı olduğu bilimsel veriler ile ispatlanmış bazı özel besinler de kullanarak prostat tedavisi güçlendirilebilir, hastalığa karşı güçlü korunma sağlanabilir.