Prof. Dr. İlker DURAK
Doç. Dr. Z. Esra DURAK
Kalp ve damar hastalıkları toplumun geniş bir kesimini etkileyen kronik bir hastalık grubudur. Damar yapılarında zamanla meydana gelen daralma ve tıkanmalara bağlı olarak yüksek tansiyon, kalp yetmezliği ve bazı durumlarda kalp krizi ve buna bağlı kalp hasarları oluşabilmektedir.
Bu hastalıkların oluşmasında;
Bu kronik ve ölümcül hastalık ile baş etmek için yukarıdaki sebepleri ortadan kaldıracak tedbirleri almak zorundayız. Dengeli ve doğru beslenme, aktif ve stressiz bir yaşam önemlidir. Bunlara ilave olarak, damar yapıları için koruyucu özelliği olduğu bilinen besinlerin özel tüketimi ile hastaysak tedavimizi güçlendirebilir, henüz hastalık belirtileri ortaya çıkmamışsa kendimiz ve yakınlarımız için önemli bir koruma sağlayabiliriz.
Mesela, yüksek antioksidan muhtevalı bazı besinler, damar cidarındaki oksitlenmiş disülfit yapılarını indirgeyerek yağlı tabaka oluşumunun geriletilmesine yardımcı olurlar. Sarımsak bu konuda etkisi ortaya konmuş en belirgin gıdadır. Sarımsak ekstresindeki bazı bileşenlerin etkisi ile damar cidarındaki oksitlenmiş lipid bileşenleri (modifiye LDL gibi) indirgenerek plakların çözülmesi sağlanır. Ayrıca, damar endotelindeki eNOS enziminin indüklenmesi ile tansiyon düşürücü etki de ortaya çıkar. Bazı bitkisel bileşenler bir taraftan barsaktan kolesterol emilimini engelleyerek, diğer taraftan da kolesterol metabolizmasını hızlandırarak kan kolesterolünün düşürülmesine yardımcı olurlar. Yüksek antioksidan içeriğin, vücudun oksidan ajanlara karşı savunma gücünü arttırarak kan yağlarının, özellikle LDL-kolesterolün ve diğer birçok hücresel yapının oksidasyonunu engelleyebileceği ve bu şekilde aterosklerozun (damar sertliği) ilerlemesinin durdurulmasına yardımcı olabileceği bilinmektedir. Bazı diğer aktif tabiatlı bileşenler doğrudan kalp kasının kasılma gücünün artmasına, bundan dolayı da kalbin performansının yükselerek periferik vasküler direncin kırılmasına yardımcı olurlar.
Diğer bir bitkisel bileşen olan ginkgo dolaşımı aktive ederek, alıç çiçeği kalp kasının gücünü arttırarak kan dolaşımını normalleştirir. Astragalus, kolesterol düzeyini düşürerek, hayıt tohumu damar yapısında düzelme ve vazodilatasyona (genişlemeye) yol açarak bu gibi ürünlerin etkisini güçlendirmektedir.
Steroller, steroid alkolleri olarak tanımlanmaktadır. Fitosteroller ise bitkisel steroller olarak ifade edilmektedir. Fitosterollerin başlıcaları; campesterol, sitosterol ve stigmasteroldür. Ergosterol ise özellikle mantar hücresi zarında bulunan ve hayvansal hücrelerde kolesterolün yaptığına benzer fonksiyon gören bir kimyasal yapı grubudur. Bu bileşenlerin bir kısmı yağ metabolizmasını hızlandırarak ve bir kısmı da kan dolaşımını stimüle ederek kalp/damar hastalarının tıbbi tedavilerine yardımcı olurlar.
Yüksek Kolesterol Hastaları İçin:
Yüksek kolesterol hastalarının tıbbi tedavilerine yardımcı olmak için çeşitli besin kaynakları mevcuttur. Mesela; sterol içeren ürünlerin 3-6 aylık bir kullanım süresi sonrasında kolesterol probleminin ortadan kalkmasına yardımcı olması hedeflenmektedir Fitosteroller yapıca kolesterole benzedikleri için ince bağırsaktaki kolesterol emilim bölgelerini bloke ederek kolesterolün bağırsaktan emilimini engellerler. Kendileri emilemedikleri için, bu şekilde kandaki kolesterol seviyesinin düşmesini sağlarlar. Kan kolesterol seviyesinin normal aralıklara düşmesi, damar yapı bozukluğunda önemli fonksiyonu olduğu bilinen kolesterolün zararlı etkilerinin azaltılmasını sağlar. Sterollü ürün yapısındaki diğer bileşenler de kolesterol sentezinin regülatör enzimi olan HMG-CoA redüktaz enzimini inhibe ederek kolesterol sentezinin baskılanmasına ve kan kolesterolünün düşürülmesine yardımcı olurlar. Çeşnilerdeki yüksek posa ile fonksiyonel bileşenler de kan kolesterolünün etkili bir şekilde düşürülmesine destek sağlarlar.
Yüksek Tansiyon Hastaları İçin:
Yüksek tansiyon hastalarına faydalı olduğu bilinen çok sayıda besin bulunmaktadır. Mesela sarımsak bunlardan birisidir. Sarımsaktaki bazı bileşenler damar cidarındaki oksitlenmiş lipid bileşenlerini indirgeyerek damar yapısının düzelmesini sağlarlar. Ayrıca, diğer bazı fonksiyonel bileşenlerin etkisi ile damar endotelindeki eNOS enzimi indüklenir ve stabil NO üretimine bağlı olarak kalıcı tansiyon düşürücü etki ortaya çıkar.
Bu hastalıkları daha yakından tanımakta fayda vardır.
Kalp hastalıklarında çoğu zaman, kalp kasında, kapakçıklarda veya koroner damarlarda problem görülür. Kalp hastalıklarının % 75 i damar yapı bozukluğu şeklinde tanımlayabileceğimiz aterosklerotik damar hastalıklarıdır. Kalp damar hastalıkları tüm dünyada birinci sırada gelen ölüm nedenidir. Hastalık çok yaygın olmasına rağmen, belirtileri olmadığı için veya bu gibi belirtiler doğru değerlendirilmediği için birçok insan kalp hastası olduğunu bilmez. Kalp krizi geçiren hastaların yaklaşık % 25 i kalp hastası olduğunu dahi bilmemektedir. Hastalık, erkekler arasında daha yaygın olmasına rağmen, kadınlar arasında da ölüm oranı açısından mesela göğüs kanserinden daha yüksektir. Özellikle menopoz sonrası kalp hastalığı riski kadınlarda artmaktadır.
Koroner arter denilen damarlar, kalbe kan taşıyan damarlardır. Bu damarlarda daralma veya tıkanma olursa, kalbin kendi dokusuna (miyokard) kan, dolayısı ile oksijen taşınması engellenir. Buna bağlı olarak özellikle bir iş ve aktivite sonrası anjina diye tariflenen göğüs ağrısı görülür. Anjina çoğu zaman dinlenme durumunda kaybolur. Eğer damarlardaki tam bir tıkanma sonucu kan akımı tamamen durursa, kalp krizi (enfarktüs) dediğimiz tablo ortaya çıkar. Bu durum kalp dokusunda çoğu zaman kalıcı bir hasar oluşturur. Böylesi bir tıkanma, damar yapısındaki sertleşme, daralma, plak oluşumu veya damar içinde pıhtı oluşumu sebebiyle meydana gelebilir. Bazı durumlarda koroner damarlarda ciddi bir bozukluk olmamasına rağmen stres, sıkıntı, heyecan veya korku gibi vücut dengesini altüst eden bir olaya bağlı olarak koroner damarlarda meydana gelen bir spazm kalp krizine yol açabilir.
Kalp krizi durumunda hasta, birisinin göğsüne şiddetli bir şekilde bastırıyormuş gibi çok şiddetli ağrı hisseder. Bu ağrı sırta, kollara, boyuna ve çeneye yayılabilir ve birkaç dakika sürebilir. Mide bulantısı, kusma, terleme, nefes almada sıkıntı, dona kalma, yüzün kireç gibi olması, endişe, kulak çınlaması ve konuşma kaybı şeklinde de belirtiler verebilir. Göğüste hissedilen ağrının şiddeti kişiden kişiye değişir. Bazılarında çok şiddetli bir ağrı görülmesine rağmen, bazılarında çok hafif veya hissedilemeyecek tarzda bir ağrı şeklinde de ortaya çıkabilir. Çoğu zaman bu durum mide şikayeti ile de karıştırılabilmektedir.
Kalp damar hastalığının beklide ilk belirtisi yüksek tansiyondur. Yüksek tansiyon genellikle damar yapısının bozulması sebebiyle ortaya çıkmaktadır. Dengesiz beslenme, sağlıksız ve hareketsiz bir yaşam şekli, çevresel kirlenme, sigara kullanımı, şeker hastalığı ve genetik özellikler yüksek tansiyonun ortaya çıkmasında önemli rol oynamaktadır. Ancak, böbrek hastalıkları, hipertroidi, hipofiz ve adrenal glandlarındaki problemler dolayısı ile de yüksek tansiyon görülebilmektedir. Yüksek tansiyon özellikle başlangıç dönemlerinde ciddi bir sıkıntı vermemesi dolayısı ile önemsenmez. Zamanla, kalpte çarpıntı, nefes almada güçlük, baş ağrısı, terleme, baş dönmesi vs. sıkıntılar başlayınca hasta durumun ciddiyetini fark eder. Tedavi edilmediği takdirde kalp krizi, kalp ve böbrek yetmezliği ve felç gibi ciddi durumlara yol açabilmektedir. Ayrıca, kalp yetmezliği, kalp atım bozukluğu olarak tanımlanan aritmi, kalp kapakçık bozuklukları vs. problemler de bu grup altında değerlendirilmektedir. Kapakçıklardaki yapısal bir problem, romatizmal ateş, kalp kasındaki bir enfeksiyon kapakçık rahatsızlığı oluşturan esas nedenlerdir.
Kalp damar hastalığı önlenemez bir hastalık değildir. Koruyucu tedbirler almak suretiyle hastalıktan korunmak mümkündür. Bunların başında sigara içmemek, sigara içilen ortamlarda bulunmamak, aşırı alkol tüketmemek, sağlıklı beslenmek, temiz bir çevrede stressiz huzurlu bir hayat sürmek, aktif, hareketli bir yaşam sürmek gelmektedir. Ayrıca, yüksek tansiyon, aşırı kilo, şeker hastalığı ve yüksek kolesterola karşı duyarlı olmak ve hastalık ortaya çıkmadan gerekli tıbbi ve besinsel tedbirleri almak önemlidir.
Risk faktörleri:
Aşağıda sıralanan faktörler kalp/damar hastalığını tetikler ve kalp krizi, felç ve ölüme sebebiyet verebilir. Bu bakımdan sağlıklı bir damar yapısına sahip olmak çok önemlidir.
BELİRTİLER:
Kalp hastalıkları kronik bir hastalık grubudur. Çoğu zaman 10-20 yıllık bir süre sonrasında belirti vermektedirler. Bu bakımdan toplumun büyük bir kısmı risk altında olmasına rağmen bundan habersizdir. Ancak hastalığın ileri safhalarında, göğüste, sırtta, kollarda ağrı, sızı, baskı hissi, uyuşma gibi belirtiler görülür. Hatta diş, çene, parmak ağrıları ve çeşitli vücut kısımlarında sebebi bilinmeyen uyuşma ve hissizlik görülür. Hastalar merdiven çıkmakta, yürümekte zorlanır, nefes almakta dahi sıkıntı çekebilirler. Cinsel isteksizlik ve iktidarsızlık kalp/damar hastalarında yaygın görülen bir durumdur. Bütün bu durumlara karşı, tıbbi tedavi yanı sıra dengeli ve sağlıklı beslenmek ve düzenli bir şekilde damar yapısını koruyan gıda takviyelerinin kullanmak faydalı olmaktadır.
TEŞHİS: Teşhis için çeşitli testlerin yapılması gerekir. Bunlar;
TEDAVİ: Hastalık kritik noktaya gelmişse ilaç tedavisi yanı sıra tıbbi müdahale kaçınılmaz olur. Bu amaçla;
Kalp damar hastaları ılımlı bir diyet uygulamalıdırlar. Bu kapsamda aşağıda sıralanan besinler hastaların tedavilerine destek sağlayabileceği gibi, risk altındaki kişilerin hastalığa karşı korunması açısından da önemlidir.
Yağ ve kolesterolden yoksun diyet esastır. Yağlardan alınan enerji günlük toplam enerjinin % 30 undan daha düşük olmalıdır. Doymamış yağlar (Omega 3 yağ asitleri = Balık yağı, keten tohumu yağı, fındık, kanola yağı) faydalı, katı yağlar (Margarin, tereyağı) ve bozulmuş (trans) yağlar zararlıdır.
Posalı yiyecekler (Sebze, meyve, hububat, tahıl vs.) ve tam undan yapılmış karışık tahıllı ekmek yararlı, rafine karbonhidratlar (Beyaz ekmek, hamur işi yiyecekler, şekerler vs.) zararlıdır. Aynı şekilde aşırı tüketilen alkol ve fazla kilo zararlıdır.
Yukarıda bahsedilen genel beslenme şeklinin dışında bazı mikrobesinlerin de korunma ve hastalığın tedavisine destek amaçlı kullanımları faydalı sonuçlar vermektedir. Bunlardan;
Koenzim Q, melatonin ve arjinin: Doku oksijenlenmesini sağlayarak, kalp krizinin tekrarlanması riskini azaltmaktadır.
Koenzim A: Enerji üretimini aktive ederek, fiziksel ve mental olayları düzeltmektedir.
C vitamini ve biyoflavonoidler: Yüksek tansiyonun regülasyonuna katkı sağlar. E vitamini, antioksidan etki gösterir, kalp kasını kuvvetlendirir, dolaşımı aktive eder.
Kalsiyum ve magnezyum mineralleri: Kalp kası ve damar yapısının sağlıklı kalması açısından uygun miktarları önemlidir.
Karnitin ve lesitin: Yağ yıkımını aktive ederek kan yağ seviyesini düşürür.
Niasin ve krom pikolonat: LDL kolesterol seviyesini düşürür.
Selenyum, antioksidan etki gösterir. Bakır; kalbi güçlendirir.
B kompleksi vitaminleri; metabolizmayı regüle eder, dolaşımı aktive eder.
Kimyasal Bileşenler:
Faydalı Gıda Bileşenleri:
Kalp hastası kalp krizinden şüphelenirse, vakit kaybetmeden hastaneye başvurmalıdır. Kalp krizinden dolayı meydana gelen ölüm olaylarının neredeyse yarısı krizin başlamasından sonraki 3-4 saat içinde olmaktadır.
Kalp hastasının diyetinin dengeli olması ve bol posa içermesi gerekir. Tahıl, sebze ve meyvelerden alınan posa çok faydalıdır. Protein kaynağı olarak balık, yağsız kısmından hindi ve tavuk tüketilebilir. Sarımsak, soğan, ceviz, badem, fındık, zeytinyağı en önemli gıdalar arasındadır. Buna karşılık uyarıcı potansiyeli olan kahve, çay ve sigaradan ayrıca alkol, çikolata, rafine şeker, tereyağı, kırmızı yağlı et, kızartmalar, kolalar, beyaz undan yapılmış ekmek ve en önemlisi tuzdan uzak durmakta yarar vardır.
Tedavinizin gereği olarak antikoagülan (kumadin, heparin, sitrat, aspirin vs. alıyorsanız, K vitamini içeren gıdalardan uzak durmak gerekir çünkü bu vitamin pıhtı oluşumunu aktive eder. Bu gibi gıdaların başında da yonca, brokoli, yumurta sarısı, karaciğer, ıspanak ve bütün koyu renkli sebzeler gelir.
Ilımlı düzeyde spor, stressiz bir yaşam ve kilo kontrolü önemlidir. Gürültülü bir çevrede yaşamanın yüksek tansiyona yol açtığına dair görüşler vardır. Mesela alış veriş merkezleri hem gürültü ve hem de yüksek voltajlı ışıklar sebebiyle elektriksel enerji ve radyasyon dolayısı ile kalp hastaları için bir risk faktör olarak değerlendirilmelidir.
Nitrogliserin tableti göğüste ağrı hissedildiğinde alınırsa, kalbe oksijen taşınmasını arttıracağı için ağrı azalır. Bu ilacın başlangıçta baş ağrısı gibi bazı yan etkileri olmasına rağmen sürekli kullanım durumunda bu gibi yan etkiler büyük ölçüde kaybolmaktadır.
Dehidroepiandrosteron hormonunun kardiyovasküler hastalıklara iyi geldiği ve bu hastalıktan dolayı meydana gelen ölüm olaylarında % 50 ye varan oranlarda azalmaya sebep olduğu ifade edilmektedir.
İlaçlar ile veya besin destekleri ve hayat tarzındaki düzenlemeler ile yüksek tansiyonun kontrol altına alınması tehlikeli komplikasyonları azaltmaktadır. Soyada ve kırmızı yonca gibi bazı doğal kaynaklarda bulunan izoflavonun koroner kan dolaşımını stimüle ettiği ve damar tıkanıklığını engellediği bildirilmektedir. Aynı şekilde magnezyum desteğinin de kalp atışındaki problemleri azaltabildiği gözlenmiştir. Yabani arnika-öküzgözü (arnica montana), özel olarak imal edilmiş bir arsenik bileşiği ( arsenicum album) ve magnezyum dihidrojen fosfatın (MgH2PO4) düzensiz kalp atışlarını düzenlediği ve kalp problemi olan birçok insan için faydalı olduğu iddia edilmektedir.
Kalp damar hastalıkları ile bazı viral ve bakteriyel infeksiyonlar arasında ilişki olduğu gözlenmektedir. Chlamydia pneumenia, H. Pylori, herpes virüs ve diş plaklarındaki bakteri türleri bu olaylarla ilişki kurulan mikrobiyal faktörlerdir. Bu tür infeksiyonlara karşı aktive olan immün sistem, koroner arterlerde plak oluşumunu indükleyebilmektedir. Üst solunum yolları infeksiyonlarına neden olan adenovirüslerin de sol ventrikül fonksiyon bozukluğuna yol açarak ani ölümlere sebep olabileceği ifade edilmektedir. Bu bakımdan antibiyotik tedavisinin koroner arter hastalıklarında önemli olabileceği düşünülmektedir.
Her gün düzenli olarak 1 adet bebe aspirini (100 mg aspirin) kullanımının kalp damar hastalığı riskini azalttığına dair ciddi görüşler bulunmaktadır.
Kalp krizinin tetiklenmesinde bazı şeylere karşı alerjinin olması önemli bir sebep olabilmektedir. Alerjenin arter duvarlarında oluşturabileceği bir reaksiyon damarda spazmı indükleyerek kan akışını engelleyebilir. Bu durum, kalp ritmini bozabilir ve kalp krizi dahil ciddi sonuçlara yol açabilir. Bu bakımdan özellikle kalp damar hastalarının her hangi bir yiyeceğe karşı alerjisinin olup olmadığını bilmesi önemlidir.
Damar yapısının bozulması ile ilgili önemli bir diğer faktör insülin direncidir. Özellikle yaşın ilerlemesi ile ortaya çıkan kilo ve hareketsiz yaşam tarzı birleşince insülin direnci ortaya çıkmakta, bu da koroner arterler dahil genel olarak damar yapı bozukluğunu indüklemektedir.
Anjiyotensinin dönüşümünü sağlayan enzim inhibitörlerinin (ACE inhibitörleri), damarlarda kasılma ve daralma yapan anjiyotensin II isimli kimyasal yapının oluşumunu engelleyerek, arterlerin bu sebeple meydana gelen daralmasını engelleyebildiği tespit edilmiştir. Ancak bu gibi kimyasalların (ACE İnhibitörlerinin) ağızda kuruma, kabızlık, cinsel yetmezlik ve zihinsel aktivitede azalma gibi yan etkileri vardır. Bunlardan başka, yüksek tansiyon tedavisinde kullanılan bazı ilaçların ciddi yan etkileri bulunmaktadır. Mesela, kalsiyum kanal blokeri (kalsiyum antagonisti) olarak etki gösteren bazı ilaçlar damar kasını gevşeterek tansiyonu düzenler ancak, cinsel gücü de azaltır. Aynı şekilde ağızda kuruma, kas ağrıları ve kalp atışında düzensizliğe de yol açar. Beta adrenerjik inhibitör olarak bilinen ve sinir sistemi üzerinde etki oluşturan bazı ilaçlar kalp atışını ve damar daralmasını engeller. Diüretik olarak bilinen idrar söktürücü ilaçlar, idrar ile sodyum ve su kaybına yol açarak vücuttaki kan miktarını ve dolayısı ile kan basıncını düşürürler. Ancak, diüretiklerin vücudun susuz kalması, diyabet, bazı kalp ve böbrek problemlerinin oluşması gibi ciddi yan etkileri görülebilmektedir. Kalp damar hastalarının tedavisinde yaygın olarak kullanılan diğer bir grup, antikoagülanlardır. Bu maddeler kanın pıhtılaşmasını engelleyerek, pıhtı oluşmasını ve dolayısı ile damar tıkanıklığını yok etmeyi amaçlar. Bu amaçla kullanılan ilaçlar arasında kumadin (warfarin), aspirin gibi ilaçlar bulunmaktadır.
Kalp damar hastalarında yaygım bir problem cinsel yetmezliktir. Bunun için birçok insan sildenafil türevi ilaç kullanmaktadır. Bu gibi ilaçları kullanırken çok dikkatli olmak gerekmektedir, zira damar yapıları ciddi ölçüde bozulmuş ve daralmış insanlarda sildenafilin etkisi ile kan dolaşımının aktive olması ve damar üzerindeki zorlayıcı reaksiyonlar nedeniyle damar yırtılması meydana gelebilmektedir. Bu durum çoğu zaman hastanın hayatına mal olabilecek düzeyde ciddi olabilmektedir. Bu bakımdan böylesi bir tedavide de öncelik damar yapısının düzeltilmesine verilmelidir.